Sadi Yılmaz
sylmz3825@gmail.com
Şiddet her geçen gün hayatımıza biraz daha fazla girmiş bulunmaktadır. İnsanlar kendilerini sürekli gergin ve öfkeli hissediyor. Hemen hemen her sokağa çıkışımızda bir kavgaya şahit oluyoruz. Çocuk, kadın ve polisimize saldırılar maalesef çoğaldı. Bıçaklayarak, kurşunlayarak, bir başkasının canını yakarak, bir başkasını yok ederek, bir aileyi acılara gömerek var olmak, psikopatlıktır.
Hayatımız adeta şiddetle yoğruluyor, insanlarda artık eskisi kadar sakin kalamıyor. Son günlerde trafikte, okullarda, sokaklarda giderek daha fazla şiddete tanık oluyoruz. Bir yandanda kadına yönelik şiddet bütün iğrençliğiyle can almaya devam ediyor. Bazı vicdansız erkekler, zincirden boşalmış gibi, kabaran bir şiddetle kadınlarımızın canlarına ķıyiyorlar. Görevini yapan polisimize arkadan yanaşarak boynuna bıçak saplayan bu canilerin en ağır cezayı alması gerektiğini savunuyorum.
Gördüğüm kadarıyla, insanlar arasında arsızlık ve acımasızlık tırmanıyor ve erkekliğin kitabı diye, zalimliğin, kan dökücülüğün kitabına uydurulmaya çalışılıyor. Kimi insanlar eşlerine veya çocuklarına karşı o kadar feci bir dil kullanıyor ki, bu sözler bazen fiziksel bir darbeden bile ağır olabiliyor. Kullandığımız kelimeler, karşımızdaki insanı küçültecek, onun karakterine, şahsiyetine halel getirecek etkili birer silaha dönüşebiliyor.
Toplumumuzda bilhassa gençler arasında çeteleşmeler olduğunu görüyoruz. Belki bütün bunlar çok yeni oluşumlar değil, ama son zamanlarda belirgin bir tırmanışa geçtikleri de bir gerçek. Zayıf gördükleri kişileri güçle hizaya getirme peşinde koşarak, işyeri sahiplerinden hak etmedikleri haraç almaya kalkışıyorlar.
Televizyon yayınların baktığımız zaman görüyoruz ekranda her saniye birileri ölüyor. İnsanlar sürekli birbirlerini dövüyor, birbirlerine acı veriyorlar. Onları izleyen çocuk vurmanın, kırmanın, öldürmenin, doğal birer davranış olduğu duygusuna kapılıyor. Demek ki şiddete maruz kalan çocuklar, şiddete daha kolay adapte olabiliyor.
Anne babaların görevi, öncelikle çocuklarını şiddet içeren sahnelerden uzak tutmaktır. Çocuğunuz ekranda şiddet içeren bir sahne gördüyse, çocuğunuzla konuşun, bu sahneyi alıp beynine kazımasın. Aksi halde, bir oyun sırasında veya arkadaşlarıyla itişip kalkışırken, beynine kazıdığı o sahneyi hayata geçirmek isteyebilir.
Şiddeti pazarlayarak şiddet üzerinden para kazananları şiddele kınıyorum, devletimizin acilen buna dur demesi gerekiyor. Oysa bazı medya grupları şiddeti onaylamakta ve çoğaltmaktadır. Elbette ki şiddete yönelik davranışların artışında tek etken televizyon değildir. Eğer evlerimizde şiddet varsa ve bizler şiddetle büyüyorsak, hayatımızın ilerleyen dönemlerinde şiddeti terbiye edici bir araç olarak veya başkalarını cezalandırma yöntemi olarak kullanma olasılığımız daha da artar.
Şiddet uygulayan kişiler ilk bakışta normal kişiler olarak görünebilirler. Çok iyi bir komşu çok iyi bir iş arkadaşı olan bir kişi, evinde çocuklarına veya eşine şiddet uyguluyor olabilir. Üstelik bu tip durumlarda dışarıdaki kişileri, o kişinin evde şiddet uyguladığına ikna etmek bile oldukça zordur.
Şiddet uygulayanlar genellikle öfkelerine hakim olamayan insanlardır. Bunun ardında çoğunlukla çok güçlü bir eziklik duygusu veya derinlerde kalmış bir yara vardır.
“Dayak cennetten çıkmadır” diye bir söz vardır.
Bu anlayış çocukların dayakla terbiye edilmesine anlamına gelir. Bizler elbette ki geleceğimizi önemsiyoruz ama geçmişten bugüne kalan birikim ve ahlak süzgecinden geçirerek sahip çıkmamız gerektiğine inanıyoruz. O yüzden dayağın cennetten çıktığını inanmamız mümkün değil.
Üstelik dayakla terbiye, sanıldığı gibi çocuğun aynı hatayı tekrarlamasını engellemez. Aksine, çocuk bunu şöyle yorumlar. Biraz dayak yer kurtulurum. Öyleyse yine yapabilirim. Yanlışlığı konusunda bir fikir sahibi olmaz. Halbuki onunla konuşabilsek, ona yaptığının neden yanlış olduğunu anlatabilsek daha etkili sonuç almamız mümkün olur.
Bilindiği gibi, şiddetin en sık karşımıza çıktığı ortamlardan biri futbol sahaları ve statlardır. Gündelik hayatta sessiz sakin yaşayan insanlar, statlara adım attıkları andan itibaren aslan parçası kesilir, ağza alınmayacak küfürler savurur, bıçakla satırla birbirlerine girerler. İnsanlar büyük bir topluluğa mensup oldukları zaman birden kendilerini çok güçlü hissederler. Yani sokakta yürürken kendini zayıf hisseden bir insan, büyük bir topluluğa ait olduğu zaman birdenbire kendini çok güçlü olarak algılar.
Şiddete karşı sessiz kalmak bir çözüm üretmez. Bizler toplum olarak şiddet gösteren insanlara karşı durabilmeliyiz. Şiddete karşı durabilmeli ama bunu şiddet diliyle değilde, uygun bir dil kullanmaya gayret ederek yapmalıyız. Aksi halde şiddeti çoğaltmış ve kendimizi içinden çıkılmaz bir duruma sokmuş oluruz.
Unutulmamalıdır ki, hiçbirimiz insanları hizaya getirme, düzene sokma hakkına sahip değiliz. Tek yetkili mercii, devletimizin adli makamlarıdır.
Geri dönüşlerinizi önemsiyoruz
Yazarın Diğer Yazıları
sylmz3825@gmail.com
Şununla paylaş: