Savrulup gidiyor, ömür dediğin

Sadi Yılmaz

sylmz3825@gmail.com

İnsan kendi hayatının farkında olmadan savrulup gidiyor. Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını bilmeli insanlar. Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını, sonunda bir metre karelik mezara nasıl sığmak zorunda kalacağını farkına varmalı artık. Çok geniş görünen bu dünyanın, ahirete kıyasla anne karnı gibi olduğunu da bilmeli.

Bebekken “Dünya benim” dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların “her şeyi bırakıp gidiyorum işte” dercesine apaçık kaldığını bilmeli. Kefenin cebi olmadığını farkında olmalıyı artık. İnsan azraillin her an geleceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini düşünerek yaşamalı.

Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte buldukları artıklarla karınlarını doyurmaya çalışırken, kendisinin güzel hazırlanmış bir sofrada yemek yediğini düşünmek bile istemiyorum. Yaratılmışların en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı. Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü düşünerek yaşamalı insan. Gül ve diken ikisi bir arada, gülü koklamaya doyamazsın, dikeninin acısına dayanamazsın.

Evinde kedi, köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkanların mantıksızlığını ise bit türlü anlayamıyorum. Sevdiğine “seni çok seviyorum” demenin mutluluğuna varmalı insan. Dolabında asılı birçok giysinin sadece birini giydiğini ama yan komşusunun o beğenilmeyen giysilere muhtaç olduğunu farkında olarak yaşamalı insan.

Zenginlerin sofrasında yiyemedikleri çeşit çeşit yemekler çope giderken, ekmek kırıntıları ile karnını doyurmak zorunda kalan insanları düşünmeli. Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve işkembelerini tıka basa dolduran zenginleri kınamamak elde değil. Haram ile sarkan göbeklerinin, onun bunun hakkını yemekten bu hale geldiklerinin bile farkında değiller.

Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti yarın ise meçhuldür. Ömür dediğin bir gündür, o da bugündür. Çayın bardakta soğuyana dek geçen zamandır, çay bardakta soğumadan, hayatı tadıyla içmektir. Soğutmayın sevgileri, soğutmayın insanlığı. Dostlukları doyasıya yaşayın. Kırmadan, incitmeden, sevin ve sevilin. Ezân ile Selâ arası yarım bırakılmış bir yol hikayesi gibidir. Son nefese tanık olmamaktır. İbretlik son nefestir. Dalda kurumuş yapraktır, beyaz kefendir.

Yankılanan bir sela ile cansız düşen bir bedendir. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.” Kin tutan insanın, zulmedilen zamandır. Ömür iki nefeslik bir bakıştır. İki bayram arası, zamana yön vermektir. Seven için ilkbahar, sevmeyene karakıştır. Farkını fark edene, keşkesiz gün görmektir. Akıp giden zamanda nedir bu kin ve haset. “Ömür”manalı bakıp, cansızda can görmektir. Gönül gözü kör olanlar bunu hiçbir zaman bilemez. “Ömür” sarf etmek değil, umutlu yarın, keşkesiz dün görmektir. Ömür dediğin, iki bayram arası yüreğin pasını hepten silip atmaktır.

Belli bir yaşın üstündeki insanlarla, o ulu çınarlarla sohbet etmeyi seven biriyimdir. Onların anılarını büyük bir zevkle dinlerim. Bazen kendi yaşlılığımı hatırıma getiriyor ve onlar kadar şanslı olamayacağımın hüznü düşürüyor yüreğime. “Ah nerde o eski günler” ile başlayan cümleler bir an için dilime dolanıyor ve içten içe kederleniyorum.

Ve diyorum ki…
Hala yaşamakta olan ulu çınarları ziyaret ederek gönüllerini ve hayır dualarını alalım. Aksi takdirde “savrulup gidiyor, ömür dediğin”

Geri dönüşlerinizi önemsiyoruz

Yazarın Diğer Yazıları

sylmz3825@gmail.com

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir