Özden İlhan
Prof. Dr. Ali Ayhan ile Anılar ve Veda
Yıllar ne çabuk geçiyor, dün gibi hatırlıyorum. Takvimlere göre doğum yapmam, Mart’ın ilk haftasında bekleniyordu. Bir hafta gecikince endişeyle doktorumun kapısını çaldım. Sevgili Prof. Dr. Ali Ayhan, “Merak etme, yerini rahat buldu galiba, ama hazır, bir kaç güne kadar aramızda olur,” diyerek beni rahatlattı. Eve döndüğümde içim huzur doluydu.
Ertesi gün, sabah saat 11 gibi ağrılarım başladı. Saat 16’da Hacettepe’nin yolunu tuttuk. Tabii, benden daha heyecanlı aile üyeleri de benimle birlikteydi. Herkes, aklına ne dua gelirse okuyor, bana moral vermeye çalışıyordu. Onları teselli etmek de bana düştü. “Merak etmeyin, her şey yolunda gidecek,” diyerek doğumhaneye girdim.
Çok şanslıydım. Birlikte çalıştığım arkadaşlarım, birkaç espri yaparak beni rahatlatıyor ve doğumla ilgili gelişmeleri aile üyelerimle paylaşıyorlardı. Saat 17:30 olmuştu, mesai bitme zamanıydı. 14 Mart Tıp Bayramı. Penceremden, asistan doktorların yemekhaneye baktığını gördüm. Akşama tıp balosu vardı ve her yer ışıl ışıldı. Kendi aralarında “Hayat mı bu! Biz nöbet tutalım, bunlar baloda eğlensinler!” diye söylenmeleri kısa sürdü.
Doktorum geldiğinde ortalık birden hareketlendi. Hışımla, yeşil önlük giymeyenlere ve bazı işleri aksatanlara fırça atıyordu. Hepsi birden benim odama doluştu. Hocalarının fırçasından kurtulmak ve onun bir an önce eve gitmesini sağlama telaşı ile doğum yapmamı hızlandırmaya çalışıyorlardı.
Hocam, odama geldi. Duyduğum ses sanki onun değildi, sakinleşmişti. Bunca hastanın sorumlusu olmak hiç de kolay değildi. Şefkatle ellerimi tuttu ve “Hazır mısın? Bebeğin içinde bulunduğu suyu patlatacağım ve doğumu başlatacağım. Her şey bizim kontrolümüzde,” dedi ve insanın içini rahatlatan gülümsemesiyle ellerimi bıraktı ve şefkatle başıma dokundu. Asistanlara doğum odasını hazır etmelerini söyledi ve odadan çıktı.
Sadece ıkınmam gerekiyordu. Ben de öyle yaptım. Tüm gücümle, nefesimi tutarak ıkındım. Doktorların söylediği gibi, nefesimi tutarak ıkındığımda tüm gücüm tek bir yerde toplanıyordu ve bu şekilde daha güçlü ıkınabiliyordum. Doğumun son noktasına geldiğimizde asistanlardan biri, kolunu karnımın üst kısmına dayayıp karnımı yukarıdan iterek bebeği itmeme yardımcı oluyordu. Herkesin bana yardım etmek için orada olduklarının farkındaydım ve destekleyici cümlelerle beni rahatlatıyorlardı.
Belli bir süre sonra bana “Tamam, artık ıkınma,” diye direktif verdiler ve beni ameliyathaneye hazırlayıp indirdiler. Hocam, yine gülen yüzüyle, “Özden, sana torpil yapıyorum, narkoz vereceğim. Beş dakika sonra uyuyacaksın ve uyandığında bebeğinle buluşacaksın,” dedi. “Hayır, ben çok rahatım, narkoz vermenize gerek yok,” demeden o süre başlamıştı bile.
Gözlerimi açtığımda sesler geliyordu. Asistan, “Kızı olduğunu söyledim, sevindi. Kızı olduğu için sevineni ilk kez görüyorum,” dedi. Hocam ise, “Tabii, sevinecek, ilk çocuğu erkekti,” diye cevap verdi. İçlerinden biri, “Aman Tanrı’m, ne güzel dudakları var, üstelik sarışın bir bebek. Ben evleneceğim, kızı nihayet buldum,” diyerek kızıma talip çıkıyordu. Heyecan doruktaydı ama en önemli şey bebeğimin sağlığıydı.
14 Mart saat 18:15’te, tüm hayatımı değiştirecek yaşama sevincim ve nedenim olan kızım, İnci tanem, dünyaya gözlerini açtı. Doğduktan yaklaşık 7-8 dakika sonra kucağıma verdiler. Bu anı hiçbir zaman unutamayacağımı biliyorum. Kızım kollarımdaydı, gözleri tamamen açıktı ve göz bebekleri sanki benim göz bebeklerime kitlenmişti. Birkaç saniye böyle bakıştıktan sonra onu alıp çocuk odasına götürdüler.
Eski profesörlerimiz gerçekten çok mütevazıydı. Bu, belki de bilgi ve deneyimlerinin derinliğinden, öğrendiklerinin onlara kattığı olgunluktan kaynaklanıyordu. Uzun yıllar boyunca edindikleri tecrübe ve bilgi, onları hem alçakgönüllü hem de öğrencilerine karşı anlayışlı hale getiriyordu. Onlar, mesleklerine olan saygıları ve insana verdikleri değer ile örnek olmuşlardır.
Bir gün öğlen yemeği için yemekhaneye doğru gidiyordum. Arkamdan omzuma bir el dokundu. Döndüğümde karşımda Ayhan Hocam vardı. “Kaç aydır yoksun, kontrole gelmedin,” diye sordu. Sonra esprili bir şekilde devam etti, “İlkinde tabii tecrübe edindin, değil mi?” “Evet hocam, ikincisinde daha rahat oluyorsun,” dedim. Yine de bana, “Bir hemoglobin baktır ve yanıma bir ara uğra,” diye tembih etti. Bu yoğunluğuna rağmen hastalarını böyle candan takip eden, sevgi dolu bir insandı.
Ayhan Hocam’ın bu kısa karşılaşması bile onun ne kadar özenli ve ilgili bir doktor olduğunu gösteriyordu. Yoğunluğuna rağmen hastalarının sağlığını yakından takip eder, en küçük ayrıntıyı bile gözden kaçırmazdı. Onun bu hassasiyeti ve şefkati, her hastasına kendini özel hissettiren bir etki yaratırdı.
Prof. Dr. Ali Ayhan, sadece tıbbi bilgisiyle değil, aynı zamanda insani yönüyle de birçok insanın hayatına dokunmuş biriydi. Güler yüzü, esprili yaklaşımı ve derin bilgisiyle etrafındaki herkesi etkilerdi. Onunla çalışmak, ondan öğrenmek ve onun tarafından takip edilmek büyük bir şanstı.
.
Kendisi, her zaman hastalarına ve meslektaşlarına örnek bir doktor olarak kalacak. Onunla paylaştığımız anılar, onun ne kadar özel ve değerli bir insan olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Ayhan Hocam’ın mirası, onun sevgi dolu yaklaşımı ve mesleğine olan adanmışlığı ile her zaman yaşayacak.
Sizi saygıyla ve minnetle anıyoruz, hocam. Işığınız her daim bizimle olacak.
Şununla paylaş: