Özden İlhan
Ambivalansın İç Yüzü: Evlilikte Tutku Dengesi
Evlilikte, kadınların eşlerini sürekli eleştirmesi veya şikâyet etmesi oldukça yaygın bir durumdur. Bu tür şikâyetler, birçok farklı sebepten kaynaklanabilir.
Kadınlar, duygusal veya pratik ihtiyaçları karşılanmadığında ya da ilişkideki beklentileri karşılanmadığında bu tür tepkilerde bulunabilirler. Ayrıca, evlilikteki rutinleşme ve monotonlaşma gibi faktörler de bu şikâyetlerin temelini oluşturabilir.
Erkekler ise genellikle eşlerini uzun uzun şikâyet etmezler; çünkü güçlü, kararlı ve duygusal olarak kontrol altında olan bireyler olarak algılanmak isterler. Ancak, ilişkilerinde çapkınlık veya dış ilişkilere girdiklerinde, kendilerini cinsel yönden mükemmelmiş gibi yansıtma eğiliminde olup, eşlerini eleştirme konusunda çekingen davranmazlar ve çoğunlukla belden aşağı vurmayı tercih ederler.
Erkeklerin bu özgüveni, kadınların eşlerini eleştirmekte çekingen davranmalarının ilginç bir nedeni olabilir.
Yapılan anketlerde, birçok kadının erkeklerin cinsel performansı hakkında eleştiri yapmaktan kaçındığı görülmüştür. Bu davranışın temelinde, terk edilme korkusu yatmaktadır. Kadınlar, eşlerine yönelik eleştirileriyle ilişkilerini riske atmaktan çekinirler ve bu nedenle belirli konularda sessiz kalmayı tercih ederler.
Dikkat çekici bir başka konu ise, kadınların eşlerinin ölümünden sonra, sanki şikâyet eden onlar değilmiş gibi davranmaları ve eşlerini övmeye başlamalarıdır.
Eşin ölümü sonrası yaşanan bu duygusal değişim ve dönüşümü anlamak için araştırmalar yapılmıştır. Bu duygunun adı “ambivalans” olarak bilinmektedir.
Ambivalans, duygu ve düşüncelerin dengesizliğinden kaynaklanan bir durumdur.
İsviçreli psikiyatrist Eugen Bleuler tarafından tanımlanan ambivalans, birbiriyle uyumsuz duyguların, düşüncelerin, amaçların ve isteklerin çatışması sonucunda ortaya çıkar. İlişkilerde karşı cinsle duyulan aşka eşlik eden nefret duygusu, bireyi karmaşık bir duruma sürükler. İnsanlar aynı anda hem sevgi hem de nefret hissedebilirler ve bu duygu, ilişkilerdeki karmaşık duygusal dinamikleri yansıtır.
Kadınlar, eşlerinin ölümüyle birlikte duygusal bir değişim yaşarlar. Ölümün ardından, geçmişteki olumsuz deneyimleri daha objektif bir şekilde değerlendirmeye başlarlar ve eşlerindeki olumlu özellikleri hatırlamak duygusal iyileşme sürecine katkıda bulunabilir.
Yas sürecinde, kadınlar eşlerini kaybettiklerinde onları hatırlamak ve övmek doğal bir süreçtir. Bu süreç, geçmişteki olumsuz hislerin hafiflemesine ve olumlu anıların ön plana çıkmasına neden olabilir.
Eşin kaybının ardından bazı kadınlar duygusal bağlılık ve bağımlılık duyguları yaşayabilirler. Bu duygusal bağlılık, olumlu anıların ön plana çıkmasına ve olumsuz duyguların hafiflemesine yardımcı olabilir. Eşin ölümüyle birlikte, kadınlar yaşamın değerlerini yeniden değerlendirme eğilimindedirler ve bu süreçte, geçmişteki olumsuzlukları geride bırakarak, eşlerini daha olumlu bir perspektiften hatırlamaya başlayabilirler.
Bu konuda, ünlü düşünür Sigmund Freud’un şu sözünü hatırlamak önemlidir: “İnsanlar, sevdiklerini kaybettiklerinde, sevdiklerinin değerini daha iyi anlarlar.” Freud’un bu ifadesi, ambivalansın karmaşıklığını ve insanların kayıplar sonrası yaşadıkları duygusal değişimi anlamak için önemli bir perspektif sunar.
Bir başka önemli düşünür, Friedrich Nietzsche, şöyle demiştir: “Aşk, sevilen kişinin üstün olduğu duygusunu yaşatan bir yanılsamadır.” Bu söz, sevgi ve nefretin nasıl iç içe geçebileceğini ve insanların ilişkilerinde nasıl karmaşık duygular yaşayabileceğini ortaya koyar.
Evlilikte tutku dengesini anlamak ve ambivalansın derinliklerini keşfetmek, ilişkilerin daha sağlıklı ve anlayışlı bir şekilde yönetilmesine yardımcı olabilir.
Şununla paylaş: