Skip to content

Prof. Dr. Zafer Öner

Dememiş miydim?

O zaman şimdi diyorum:

Bu böyle gitmez, gitmemeli, gidemez ve gitmeyecek!

Demedim mi, sanıyorsunuz?

Hem dedim, hem de gidemediğini gördük.

Gidemeyeceğinin daha kesin halini de göreceğiz!

Hangi partiden olursa olsun uygun olduğunda ve yeri geldiğinde, partisine karşı çıkabilmektir, Atatürkçü olmak!

Biat kültüründe böyle bir şey olamaz!

O zaman, bizim biat kültürümüzün, genetiği ile mi oynanmış acaba?

Ne zaman ve kim oynamış olabilir ki?

Bilemedim!

Cemaatlerin, tarikatların, Hüdapar’ların ve diğerlerinin, yalancı ve de arkadan destekli cesaretlerinden asla korkmadım.

Çünkü cesaret denen kavramın, üstelik korkusuzca olanının, hem de arkamızda devletimizin kurumları olmaksızın,

Bende ve benim gibilerde de var olduğunu çok iyi biliyordum!

Adalet, demokrasi, laiklik, Atatürk Cumhuriyeti, bölünmez bütünlüğümüz ve Atatürk ilkelerinin tümünden başka, İstediğimiz hiçbir şey yoktur bizim.

Yolsuzlukla, hırsızlıkla… İlişkimiz yoktur bizim!

Buna rağmen, arkamızda devletimizin olmaması bir yana hatta karşımızda oldukları da apaçık ortada iken bile,

Bu böyledir!

Dememiştim bunu!

Şimdi bunu da söylüyorum.

Ve Atatürk zihniyetindeki insanların her partide yani ülkemizin genelinde yayılmış olduklarını da mı söylemedim?!

(GDO’lu mu bizim biat kültürümüz yoksa?)

Söylemediysem, bunu da şimdi söylüyorum…

Yalan mı söylemişim? İşte bu seçim sonuçları ortada, buyurun yorumu siz yapın!

Benim yorumum mu?

Buyurun:

Aldılar boylarının ölçüsünü!

İşte dinci ve bölücü olan ve bunu açıkça dillendiren Hüdaparın ölçüsü:

% 0.6!

Kes be sesini kes!

Ya da git layık olduğun yere!

Sadece Hüdapar’a değil, Sadat’a da söylüyorum:

Arapça dilli, başkenti İstanbul olan İslami Avrasya Devletini kuracaklarmış…

Hadi oradan hadi!

Senin din dediğin hurafelerinden, başlatma beni şimdi, hadi cehenneme kadar yolun var, hadi!

Bir ülkede istenmesi gerekenler,

EVRENSEL ADALET

LAİKLİK

KADIN HAKLARI

GERÇEK DEMOKRASİ

HAKÇA PAYLAŞIM…

EKLEYİN BENZERLERİNİ!

Bunlar olmalıdır, bir ülkede istenmesi gereken şeyler!

Dincilik ve ırkçılık çağ dışıdır ve DIŞ DESTEKLİDİR!

Hâlâ mı anlayamadık, hâlâ mı?

Yolsuzluk hırsızlık ayıptır ve de bağnazlık aşağılık bir karakterin göstergeleridir.

Bu seçimin ardından sahtekârlıkları, hilebazlıkları, üçkâğıtları yine ortaya çıkmadı mı?

Belediyelerinin son günlerinde yaptıklarını iyi gözleyin…

Adaleti, hâlâ silip süpürmeye çalışmıyorlar mı?

Ve buna çanak tutan hâkimler hâlâ yoklar mı?

Seçim güvenliği ile nasıl oynadıklarını yine görmedik mi?

Sahte oylar, sayım hataları…

Haksız seçim koşulları…

Son anda yaptıkları hırsızlıkları gözlerden kaçırmayın…

Bitmez ki!

Çünkü ahlaksızlığı ve utanmamayı; arsızlığı yerleştirdiler, ülkemizde…

Ve bu alçak yeteneklerini ele geçirdikleri belediyelerde geliştirdiler, halkın paralarını çarçur ettiler. Atatürk’ün yasakladığı yerlere aktardılar!

Atatürk laf olsun diye gelip geçmedi bu ülkeden, neyi değiştirmek istediğini çok iyi biliyordu…

Zor olduğunu da çok iyi biliyordu.

Önemli olan o devrimlerin tohumlarını, ekmekti…

Çoğu savaşlarda geçen o kısacık ömründe, sadece vatanını kurtarmakla yetinmedi, işte bunu da yaptı!

Bazılarının küçümsediği ve tepeden inme dedikleri o devrimlerin bu seçimin sonuçlarına hiç mi etkisi yoktu, sizce?

Ve gitti, her fani gibi ve de ne yazık ki, çok erken bir zamanda!

“… Lakin Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!” diyerek gitti!

Gitti ama o ekilenler,

Her başı sıkıştığında bu ülkenin, başak verecekler.

Bundan hiç şüpheniz olmasın, hiç!

Boşuna demedi,

“Ey Türk Gençliği” diye başladığı söylevinde, “muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diye!

İşte o kan, depreşmeye ve sükûnete dönmeye başladı!

Bir Meltem esmeye başladı bir kere daha, artık bunu durduramazlar.

Fırtına korktu ve sindi.

Vardıysa önceki korkanlar, şimdiki korkanlardan cesaret bulmalı!

Şimdi apaçık ortaya çıktı ki

O fırtına, kof idi, kof.

İşte yurdum insanı bunu anladı.

O fırtına ki fırtına değildi, korku salmaktı asıl amacı…

Bunu da anladı yurdum insanı!

Magandaları koftu.

Televizyonda komşularının ölüm listesini yaptığını söyleyen sıkmabaş kadın, koftu!

İşte bunları ve her şeyi gördü yurdum insanı!

Ve her fırsatta, her mekânda korkmadan…

Sözleriyle, mimikleriyle ve avazlarının yettiği kadarıyla bağırarak…

“Korkmuyorum işte buradayım, gelsin beni alsınlar” diyerek isyan etti, kadınlı erkekli yurdum insanı!

Gördük hep beraber, korktular ve sindiler.

Bakmayın o maganda kılıklı, düğmeleri açık olarak, hâkime parmak sallayan, dinci milletvekili kılıklı kişiye ve benzerlerine!

Onların asıl amaçları kendi çıkarlarını korumaktan başka bir şey değildir.

Onlar üpçülerdir.

Onlar da kofturlar, kof!

Evet, hepsi sindiler…

Sindiler de ülkenin kaç yılını ve çok kıymetli ve ne kadar zor elde ettiğimiz değerlerimizi tükettiler!

Borçla ve talanla ve de önlenemez bir hırsla neler ettiler ülkeye, neler!

Özelleştirmeler ve borçların toplamının karşılıkları neredeler?

İyi izleyin çuval çuval, çöp arabalarıyla evrak kaçırmalarını…

Suçluların telaşı içindeler!

Ve mutlaka hesabını vermeliler, mühürsüz oyların, sahte sınavların, liyakatsiz atamaların

Ve o çuvalların içinde yok etmeye çalıştıklarının…

Hani derdi ya Fesli Kadir; “Yunan gelse böylesini yapmazdı” diye!

İşte aynen öylesini ve ötesini yaptılar, Yunan’a gereksinim bırakmadan!

Ve şimdi bunun telaşı içindeler!

Ne demişti Atatürk? İlk kelimesini değiştirerek:

“Ekonomik bağımsızlığı olmayan ülkeler bağımsız olamazlar…“

Bu da rekabet edebilecek üretimle olur!

O da evrensel adaletli bir ülkede çağdaş eğitimle olur.

Yeni adayların bunu özümsemeleri gerekir.

Bu soygun zihniyetini tamamen yok edemezlerse,

Bu, yeni önü açılanlar, yeni gelenler,

Yani CEHAPE’liler…

Haberiniz olsun, eğer ayağınızı denk atmazsanız, ey CHP’liler…

Aynı şeyler, sizlerin de başınıza gelir.

Satılan üretken değerlerimizin hepsinin tekrardan alınması gerekir.

En başta onurumuzun!

Bu devlette her şeyinin kayıtlı olduğunu, köklü bir devlet olduğumuzu

Hiç kimsenin unutmaması gerekir!

Nasıl arsız, terbiyesiz, hırsız, laf dinlemez, utanmaz haddini bilmez

Çocuklarının meclisimizde, türedikleri de

Gözlerimizin önüne serildi, çeşit çeşit…

“Babasına bak oğlunu gör” misali!

Örnekleri yolsuz, hırsız, sakat olanlardan bu ülkeye yarar gelmez!

Onlardan uzak durmak gerekir.

Ve bütün hasletlerin, hatta bu hasletlerin küçük bir kısmının bile,

Alnı secdeye varanlarda olmadığını görmüş olduk böylece!

Hem de özellikle onlarda!

Çünkü onların secdesi seninki gibi değil!

Çünkü onların alınları, secdeye sadece,

Yolsuzluk için yapışmıştı ve bir türlü ayrılamadı!

Ülkeyi parsel parsel sattıklarında…

Mültecileri, sığınmacıları, Katarlıları kolladıklarında…

Ve her türlü usulsüzlüklerinde, yolsuzluklarında, hırsızlıklarında

Alınları hep secdede idi, hep!

Hepsini gördük!

Hem dindar hem sahtekâr nasıl olur bir insan?

Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk az konuşmadı “Allah’la aldatmak sahtekârlığı” hakkında,

Kitabını bile yazmadı mı?

Bir sükûnet sardı her yanı!

Korna sesleri, silah sesleri bile kesildi hatta…

Eli palalı ya da palasız magandalar, bu ülkede olmamalılar asla…

Pırpırlı araçlar bile kapattılar çakarlarını!

Daha da düzelecek…

Herkes haddini bilecek!

Meclis,

Halkın daha büyük,

Halkın daha saygın,

Halkın daha değerli ve

Halkın daha güçlü olduğunu anlayacak!

Kuvvetler ayrılığı mutlaka gerçekleştirilecek.

Üçlü beşli, astronomik maaşlı olamayacak kimse!

Ahlaklı ve vicdanlı bir hiyerarşi oluşturulacak yeniden…

Gördüler, ötekileştirdiklerinin dürüst, aydınlık ve kibar ve daha saygın yüzlerini…

Ve cazibelerini…

Ve nihayet anladılar uygar olanların daha gerçek ve daha güzel yüzlere sahip olduklarını…

Ve utandılar…

İşte bu sonuç o utançtan kaynaklandı, bence!

Şimdi kaybettiklerimizin telafisi lazım…

Başka yolu yok!

Her şey daha adil, daha güzel, daha medenî, daha kibar, daha üretken olacak…

Bu da, hangi din olursa olsun,

Dinin evrensel eğitime baskısı ile mümkün değildir!

Gerçek uygarlık her sorunu çözer.

Başka yolu yok!

geri dönüşlerinizi önemsiyoruz

Yazarın Diğer Yazıları

drzafer@zaferoner.com

    e medya Ltd. Şti. /Ankara

    Paylaş
    Bağlantıyı kopyala