Macit Gürbüz
Bir Sarıkamış Nostaljisi
Çok yıllar önce.
Sarıkamış’tayım, ellerim cebimde Halk caddesinde yürüyorum.
Ne güzel adı var değil mi: Halk caddesi. Yani halkın caddesi.
Caddenin karşı yakasından Niyazi Ersoylu geliyor, beni görünce duruyor ve eliyle beni yanına çağırıyor.
Hızla gidiyorum yanına.
“Ben sizin aileyi çok severim bilirsin, komşuyuz ve baban da benim arkadaşım. Siz saygılı ve terbiyeli insanlarsınız. Senden bir ricam var. Delikanlı adam elleri cebinde gezmez, karşıdan gelen kadınlar ve özellikle genç kızlar seni yanlış anlarlar. Delikanlı adama yakışmaz, senden ricam bir daha böyle ellerin cebinde yürüme”.
“Tamam Niyazi amca, çok teşekkür ederim, anladım” diyorum, teşekkür ediyor gülümsüyor ve yoluna devam ediyor.
Bu yaşıma geldim elim cebimde yürüdüğümde aklıma güzel komşumuz Niyazi amcanın o uyarısı geliyor ve hızla ellerimi ceplerimden çıkarıyorum.
Postaneden aşağıya doğru inen o dik yokuşun karşısından araya dönüyorum sağ tarafta Sezgin Kundura karşılıyor beni. Ayakkabıcı İlhami amca siyah deri önlüğü boynunda tüm ciddiyetiyle örsün başında yine. Ağzında sönmeye yüz tutmuş yorgun bir cıgara ile ayakkabı çekiçliyor ha bire. Dedim ya ciddi adamdı, sadece tamir ettiği ayakkabıyı teslim ederken gülümserdi, onu da dudağının kenarına saklardı adeta. ‘Babana selam söyle’yi de ihmal etmezdi. İlhami amcanın tezgâhı tıpkı Süleyman Demirel’in Güniz sokaktaki evinin makam odasına benzerdi. Demirel kitap ve belge yığını arasında karşılardı misafirlerini, İlhami amca da ayakkabı tayası arasında çalışır alın teri dökerdi. Aradığını da şak diye bulurdu. Kalitesiz ayakkabıyı adeta döverek tokatlayarak tamir ederdi, ‘babana söyle adam gibi ayakkabı alsın, bu nedir yahu’ diyerek fırçasını atmayı da ihmal etmezdi. Sanatkâr adamdı, yırtık ayakkabıya cerrah gibi dikiş atardı. Babalarımızın cüzdan dostuydu aslında İlhami amca, onun diktiği ya da onardığı ayakkabı en az bir yıl daha ayaklarımızı süslerdi. O yüzden babalarımız onu, o da babalarımızı çok severdi. Başı sıkıştığında o meşhur deri önlüğü ile hemen yanı başındaki babamın müdürü olduğu bankaya gelir kredi isterdi. Babam onu hiç kırmazdı, odasında ağırlar fıkrasını anlatır çayını söyler işini görür kapıya kadar uğurlardı.
İlhami amca iki parti oyun oynamak ve nefes almak için Anadolu Otel’inin alt katındaki kahvehaneye doğru çıktı dükkândan, dükkân artık Sezgin abiye emanet. Teybin sesini sonuna kadar açmış bangır bangır Orhan Gencebay dinliyor her zamanki gibi. Hatasız kul olmaz hatamla sev beni. Dükkânın tüm duvarları Orhan Gencebay ile süslenmiş, süslenmemiş adeta kapatılmış. Sezgin abinin gece geç saatlerde lapa lapa kar yağarken belediye caddesinden aşağıya doğru paten kaydığı o günler geliyor yadıma. Nasıl da estetik hareketler yapardı bir sağa bir sola, başında ponponlu beyaz bir bere olurdu. Tam bankanın önünde patenlerinle imza atardın karlı zemine. Lojmanın camından seni izlerdim hayranlıkla. Gecenin o derin sessizliğinde sadece patenlerinin buzlu karı yararken çıkardığı ses duyulurdu: kütür… kütür… kütür.
Bir senin bir de Yulkut abinin paten kayışına hastaydım. Bu kadar estetik vücut hareketleri nasıl yapılabilirdi.
Sabah lojmanın camından yola bakıyorum, hala devam ediyor yoğun kar yağışı, Sezgin abinin paten izlerinin yerinde yeller esiyor. Hani bir şiir var ya, memleketimin sokaklarında ayak izlerimi gördün mü diye. Ben bakınca görüyorum, Sezgin abi göçüp gitti bu dünyadan ama dikkatli bakın siz de görürsünüz o izleri.
Nerede mi?
Yadınızda.
Üç dört adım atıyorum, Halk kütüphanesinin dik merdivenlerinin başından Asım abi bana bakıyor gülümseyerek, gel sobam yanıyor gürül gürül diyor. Çıkıyorum o upuzun merdivenleri, elinde bir kitapla karşılıyor beni her zamanki gibi. Okuyan adamdı zaten, boşa kütüphane müdürü olmamıştı ödevlerimizin referans kaynağıydı. Kömür sobasının üstündeki demlikten tavşan kanı bir çay doldurup uzatıyor bana, yüreği kadar sıcak bir çay. Sobayla yakınlaşıyoruz adamakıllı, akraba olur gibi. Asım abi yeni gelen kitaplardan bahsediyor, ‘ola oğlum salahanalık edene ya da kahvehaneye gidene kadar gelin amburaya, kitap okuyun, çay ise derdiniz aha kralını demliyorum burada. İçin… sınırsız…’ diyor.
Çay da sıcacık, Asım abi de. Bir süre sohbet ettikten sonra uğurluyor beni tüm kibarlığı ve güleryüzü ile yine merdivenin başına kadar.
Çay demişken sokağı bitirip sola dönüyorum. Artık Belediye caddesindeyim. Canım babamın uzun yıllar görev yaptığı artık yerinde yeller esen ziraat bankasına bakıyorum uzun uzun. Hatıralar içimi yakıyor canımı acıtıyor ve erkeksi direncim bir anda kırılıyor. İçim acıyor gözlerimden boşalan yaşları saklayarak uzaklaşıyorum oradan.
Dudağıma bir şarkı takılıyor;
“Rüzgâr söylüyor şimdi o yerlerde bizim şarkımızı.
Vazgeç söyleme artık hatırlatma mazideki aşkımızı
Bir kış günü başlamıştı bu hazin macerası ömrümüzün
Vazgeç söyleme artık hatırlatma mazideki aşkımızı.”
Karşıdan pastacı Aziz amca bakıyor, selam veriyorum mukabele ediyor.
Gözlerimin yaşını koluma silip Alhas Emminin kahvehanesi Kesik’ten içeri dalıyor bir köşeye tünüyorum. İri yağlı ve sarkık dudaklarının arasına sıkıştırdığı cıgara ile geliyor Alhas Emmi, tüm sevimliliği ile kocaman avuçlarına sıkıştırdığı emsalsiz çayını masama bırakıyor ve takılmadan da geçmiyor, “Al iç ula gavatın oğlu”. Bütün hüznüm dağılıyor gülerek bakıyorum Alhas Emmiye, göz kırpıyor ve ” Ola sakın babana söyleme” diye tembihliyor.
Aradan bir hafta geçiyor, Eve yemeğe giderken elinde poşetlerle nefes nefese bizim evin dik yokuşunu çıkan canım babamı görüyorum. Alıyorum poşetleri elinden, gülümsüyor. Arkadan biri sesleniyor, “Ola müdür az bekle”. Dönüyoruz sesin geldiği yere Alhas Emmi hızlı hızlı yokuşu çıkıyor.
Mülaki oluyoruz. Babamla sohbet ediyorlar. Babama dönüp ispiyonluyorum Alhas Emmi’yi, “Baba bu Alhas emmi var ya, bize çay verirken al iç ola gavatın oğlu diyor” diyorum. Babam bıyık altından gülüyor ve yapıştırıyor yanıtını, “Ola Alhas senden ey gavat?”.
Gülüşüyoruz hep birlikte.
Yemek yiyip tekrar Kesik’e gittiğimde Alhas Emmi çayımı verirken, “Bir daha beni ispiyonlama ola gavatın oğlu, al iç” diyor, bu kez birlikte kahkaha atıyoruz.
Kesik’ten çıkıp evin yolunu tutuyorum.
Anadolu Otel’inin önüne ulaştığımda kahveci Asım abi bir grup arkadaşına tüm iştahıyla Almanya anılarını anlatıyor. Yoldan geçenler, Asım amcanın Anadolu otelinin alt katındaki kahvehanede okey oynayanları kast ederek ‘ola Asım, yine daşı daşa vuriyer paraları veriyerler mi?’ diye soruyor. Gülüşmeler arasında yanıt veriyor Asım amca, ‘hem de nasi ola hem de nasi’. Yaklaşıp kulak kabartıyorum muhabbete, meğer Almanya anıları değilmiş.
Asım amca anlatıyor hazirun kahkahalar atıyor.
Neye mi?
Anlatayım, bakın ki böyle güzel insanları başka hangi memlekette bulabilirsiniz. Hiç sanmıyorum, işte bu yüzden o nesil bir başkaydı.
Bakın ne yapmış Asım amca; otelde kalan bir müşterisi ölmüş. Kefenlenip tabuta konan cenazenin sahipleri ertesi gün geleceği için ölünün garip kalmasına içi el vermemiş ve cenazeyi bir arabaya yükleyip evine götürmüş. Komşuyduk Asım amcayla, Yeni mahallede evlerimiz yan yanaydı. Eşi Bahar abla tabutu görünce düşüp bayılmış. Asım amca tabutu misafir odasındaki yemek masasının üzerine koymuş. Yani en değerli yere, dedim ya cenazeye dahi misafir muamelesi yapan bir nesildi o güzel insanlar. İyi ki tanımışım sizi müstesna insanlar.
Bugün bakıyorum da babam dahil ne çok efsane kişilik tanımış onlarla büyümüşüz meğer.
Yaş kemale erince şimdi daha iyi anlıyorum. Hem belediye hem de Halk Caddesinde yan yana dizilen onca dükkânın sahipleri emsalsiz ve nevi şahsına münhasır adamlardı, unutulmaz olmalarının sebebi de bu bence.
Yaşamları duruşları hal ve hareketleri ile hayat dersi verirlerdi bize.
Tanrı o güzel insanları sadece Sarıkamış’a göndermişti sanki.
Yıllar yılları kovaladı.
Tanrı o güzel insanları tek tek geri topladı.
Hepsi gittiler.
Gittiler gitmesine de yadımızda unutulmaz anılar bıraktılar.
Biz çok şanslı bir nesilmişiz meğer, dedim ya yaş kemale erince daha iyi anlıyorum.
Hepsini rahmetle özlemle ve saygıyla anıyorum.
İyi ki aynı sokaklarda yürümüş, aynı zaman diliminde yaşamış, aynı kahvede çay içmişiz.
NOT: Bugünlük bu kadar. Devam edebilirim arzu ederseniz.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
Şununla paylaş: