geri dönüşlerinizi önemsiyoruz
Prof. Dr. Zafer Öner
A S İ L Z A D E
Asilzade denince benim aklıma, çok az kişi gelir!
Yanlış anlaşılmasın, insanın benliğinde yerleşmiş olan
Dinginliği, nezaketi, terbiyeyi, dürüstlüğü kast ediyorum, “asilzade” kavramı ile!
Ruh güzelliğini kast ediyorum.
Ailesinden köklerinden bana ne?
Az mı, padişah, kral gördük, dünyayı kanla dağlayan!
Asilzade denir mi, böylesi yaratıklara!
Pediatri Stajımız sırasında,
Enfeksiyon Bölümünde “intörn” iken ikimiz de…
Birlikte tuttuğumuz nöbetlerde, ne kadar nazik, kibar ve asil olduğuna defalarca şahit oldum.
Karşısındakinin hakkına saygı gösteren, azığını canı gönülden paylaşan, yufka yüreklimdi o, benim.
Prof. Dr. Nejat Akdeniz Akgün’ü anlatıyorum.
Sayıları giderek ve herhangi bir kurumun yönetimine yerleşen, magandalardan söz etmiyorum!
Adamlar doğuştan asilzadeler, sanki!
Kendilerini öyle görüyorlar belli ki!
Hâlbuki aslında, doğuştan gelen öyle bir kibirleri var ki, hem de ne kibir!
Sanki sarmış bütün benliklerini…
Her konudaki her şey…
İlk adımda onların hakkı sanki!
Donanımları uygun olmadığı halde, içten içe yanıp tutuşuyorlar adeta…
Lacileri çekiyorlar üzerlerine, takıp takıştırıyorlar,
Atkuyruğuna kelebek konmuş gibi sırıtırcasına…
Dolaşıyorlar, dolaşıyorlar, dolaşıyorlar…
Nejat’ı düşündükçe bu adamların ne kadar zavallı olduklarını daha iyi anlıyorum.
Hâlbuki ailelerinde, sülalelerinde öyle tanınmış ve soylu kimse de yok aslında…
Hiçbir önemi de yok elbette bu özelliğin de, en azından dersin ki;
“her şeye rağmen, babası da falancaydı”…
O da yok!
Ama aniden, “yumurtadan çıkmış kabuğunu beğenmez” misali,
Bir değişim içine dalıveriyor birden bire!
Daha yeni yetme!
Dalıyor bodoslama her türlü yolsuzluğun içine…
Babasından gördüğü şekilde…
Ama haslet yokluğu içinde doğmuş, zavallı bir fakir zade aslında!
Halde fakir, tavırda fakir, nezakette fakir…
Zihinde fakir!
Nejat takıntısız ve hilesiz ve de efendiliğinden asla taviz vermeden, tamamladı Tıbbiyeyi!
Ne soru çaldı, ne cevap anahtarı kullandı; Fetöcüler gibi!
Sadece Nejat’ın mı?
Hiç birimizin aklından bile geçmedi!
İşte asıl asalet, bu değil mi?
Ellerine harcama fırsatı geçince har vurup harman savuruyorlar
Ve harcadıkça harcıyorlar.
Yetmedikçe akçeler, yolsuzluğa dalıyorlar her konuda…
Fabrika yaptık diyorlar, fabrika yok…
Köprü, diyorlar köprü yok!
Sırıtık çehreleri hiç değişmeden asılı kalıyor suratlarında!
Ve soysuzlukları, ahlaksızlıkları dağılsa da her yana!
Arlanmıyorlar asla!
Yahu her şeyi bir yana bırakın ehliyet sahte, liyakat yok!
Basit bir Cumhuriyet çocuğuydu Nejat,
Kim bilir ne sıkıntılar çekti eğitimi sırasında!
Hani kimsesizlerin kimsesiydi ya Cumhuriyet!
İşte en güzel örneklerinden biridir Nejat!
Neden gelmedi, herhangi bir sahtekârlık aklına?
Neden yanaşmadı, tarikata, cemaate, sahtekârlığa?
Aksatmadan tamamladı tıbbiyeyi,
Soru çalmadan tamamladı uzmanlığını…
Doçent oldu!
Profesör oldu!
Var mıydı arkasında bir tavsiye mektubu, kendi çabasından başka?
Herkes bir şekilde, bir şeye çökmüş ki ne çöküş…
Ucu yok, bucağı yok.
Kalmadı mı para?
Bas bas, harca!
Emisyon hacmiymiş, bütçe açığıymış, cari açıkmış…
Hiç umurlarında değil!
Çünkü itibardan tasarruf yapılmazmış!
İtibar dedikleri de hanlar, hamamlar, saraylar, çakarlı arabalar…
Kimse demiyor ki kimseye:
“Kazandığından, ürettiğinden fazlasını harcama sakın…
“Vallahi batarsın!”
Demiyor, diyemiyor!
Adamlar yokluk içindeki fakir ve fakat Allah’ın bir lütfü olan,
Yani yaradılışlarından gelen
O, sözde müstesna
Yani ayrıcalıklı “öz benliklerindeki” (!) asilzade kimliklerini,
Milletin parasını bilinçsizce harcayarak şişirdikçe şişiriyorlar…
Şiştikçe uzaklaşıyorlar insaniyetten, medeniyetten
Ve sanıyorlar ki üstün hem de farklı
Ve de kimsede olmayan bir özellikleri var, milletten!
Cepleri para gördü ya aniden…
Ve kaldıramıyorlar başlarını asla cehaletten!
Dedim ya asıl mesele donanım eksikliğinden!
Ve sonunda ahlaksız çabalarıyla hak ettiklerini (!) zannettikleri,
Yani mubah saydıkları zenginliğe ulaşıyorlar,
Çok da fazla bir zahmete girmeden!
Ekmek elden su gölden…
Kimine çok kimine az ve de
Asla sual olunmaz, hikmetinden
Allah böyle kılmış kısmetini, ne gelir elden ?
İşte bu tiplere örnek olabilecek bir insandı Nejat!
Düzgün, nitelikli, saygıdeğer…
Hiç yoruldum demeden,
Uykusuz gecelerden, çocuk çığlıklarının arasından geçerek,
Alnının akıyla
Akdeniz gibi geldi
Akgün gibi geldi,
Nereye geldiyse bileğinin hakkıyla geldi, Nejat!
Rektör oldu, rektör…
En üstüne çıktı mesleğinin, torpilsiz, desteksiz…
İstese neler yapamazdı ki!
Baksana çevresindeki muktedirlere…
“Bir tek halkayla başlayanların” nerelere geldiklerine!
O, küçük fakat zor…
Ve dürüst adımlarıyla üzerine düşeni hakkıyla yaptı ve gitti!
Bir ülkenin devamlılığı,
Güzel geleceği
Nejat gibi insanları sayesinde gerçekleşir!
Nejat’larının omuzlarında var oluşunu, devam ettirebilir bir ülke…
Tarikatlarıyla, cemaatleriyle değil,
Müritleriyle, şıhlarıyla, şahlarıyla, feslileriyle, sakallı cübbelileriyle değil!
NEJAT AKDENİZ AKGÜN’LERİYLE ulaşılır bir ülkenin güzel geleceğine…
Bu böyle biline!
Hiç ağızlarından düşürmezler ya “BEKA” denilen kavramı…
İşte o beka denilen şeyi sağlayan, sağlam taşlarımızdan biriydi o:
Prof. Dr. NEJAT AKDENİZ AKGÜN!
Şununla paylaş: