Skip to content

Özden İlhan

Yağmurla Duygusal Bağımın Kalıcı Gücü

Çocukluğumdan beri yağmura karşı her zaman güçlü bir duygusal bağım olmuştur. Beni derinden etkileyen yağmur hakkındaki düşüncelerimi neden paylaşma konusunda isteksiz olduğumu düşündün ve yazmaya karar verdim. 

Yere çarpan yağmur damlalarının sesinde bana tarifsiz bir huzur ve huzur duygusu veren bir şeyler var. Ruhuma müzik gibi geliyor, içimi rahatlatıyor ve sakinleştiriyor. Ne zaman yağmur yağsa, tarif edemem ama üzerime bir mutluluk ve rahatlık dalgasının yayıldığını hissediyorum. 

Çatıdaki ya da penceremin yanındaki pıtırtı bir ninni görevi görüyor, beni nazikçe rahatlatıyor ve gerçekten rahatlamamı sağlıyor. Yağmurlu günler kendimle en çok temas halinde olduğum, yalnızca yağmurun sağlayabileceği melankolik ama güzel atmosferi kucakladığım günler. Yani yağmurun benim kişiliğimin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini, hayatım boyunca sürekli bir duygusal teselli ve tatmin kaynağı haline geldiğini söyleyebilirsiniz.

Özellikle uyumak için yatağıma gittiğimde yağmurun sesini duymak ruhuma tatlı bir ninni gibi geliyor. Pencere camına vuran yağmur damlalarının hafif pıtırtısı, beni zahmetsizce rüyalar âlemine taşıyan dingin bir ortam yaratıyor. 

 Yatağımın rahatlatıcı kucağında uzanırken kendimi gerçekten huzur dolu hissediyorum. Yağmurun melodisinin büyüleyici ritmi, gün boyunca birikmiş olabilecek her türlü stresi veya endişeyi ortadan kaldırır. İşte bu anlarda hayal gücüm uçuyor, ayrıntılı hikâyeler dokuyor ve zihnimde canlı sahneler canlandırıyor. 

Yağmur damlalarının senfonisi, hayal gücümün enginliğinde sayısız maceraya atılma davetini andırıyor. Doğanın bize bahşettiği bu dinlendirici işitsel şaheser eşliğinde uykuya dalmak her zaman büyüleyici olmuştur.

 Yağmurun kalbimde her zaman özel bir yeri olmuştur; huzur ve nostalji duygusu uyandırır. Pencereye çarpan yağmur damlalarının pıtırtı sesi, beni dingin bir ruh haline taşıyan bir ortam yaratıyor. Yağmurdan sonra havaya yayılan toprak kokusu hem rahatlatıcı hem de canlandırıcıdır, yeni başlangıçları anımsatır.

Her damlacık, günlük hayatın tozunu ve kirini alıp götüren büyüleyici bir hikâyeyi beraberinde taşıyor. Yağmuru izlemek doğanın dansına tanık olmak gibidir; dünyamızın doğal güzelliğini ve öngörülemezliğini temsil eder. Belki de yağmurla ilgili düşüncelerimi içimde kilitli tutuyorum çünkü onun üzerimdeki etkisi kişisel, neredeyse kutsal geliyor; benden daha büyük bir şeyle gizli bir bağlantı.

“Singin’ in the Rain”deki Gene Kelly’nin yağmurda dans ettiği ikonik dans sahnesini biliyor musun? Peki şunu söyleyeyim, çıkışının üzerinden yıllar geçmesine rağmen o dans hala unutulmaz ve unutulmayacaktır. Her nesilden izleyiciyi büyülemeye devam eden, zamansız bir başyapıt gibi.

 Demek istediğim, su birikintilerinin üzerinden zahmetsizce sıçrarken yaydığı saf neşeye ve coşkuya kim karşı koyabilir? Vücudunu bu kadar hassas ve zarafetle hareket ettirme şekli gerçekten büyüleyici. Ve bunu yaparken ne kadar zahmetsizce havalı göründüğünü anlatmaya ve âşık adamı müthiş canlandırdığını kim inkâr edebilir!  İster müzikal hayranı olun ister olmayın, bu sahnenin popüler kültür üzerindeki etkisi inkar edilemez. Bu, sinema tarihinde sonsuza kadar kutlanacak ve anılacak anlardan sadece bir tanesi.

Yağmur genellikle romantizmde sembolik bir unsur olarak kullanılır; özlem, melankoli ve tutku duygusunu çağrıştırır. Yere çarpan yağmur damlalarının hafif sesi, tarih boyunca sayısız kitap, film ve şarkıda tasvir edilen romantik bir ortam yaratıyor. İster yağmurda dans eden iki sevgili, ister kayıp aşkı yansıtan yalnız bir figür olsun, yağmur bu sahnelere ekstra bir duygu katmanı katıyor. 

Yağmurun sesi ve görüntüsü hem rahatlatıcı hem de canlandırıcı olabilir, samimiyet ve kırılganlık duygularını artırabilir. Arınma ve yenilenmenin, geçmiş pişmanlıkların silinmesinin ve yeni başlangıçların yolunun açılmasının bir metaforu olarak hizmet eder. Dahası, yağmur aynı zamanda aşkın öngörülemezliğini de simgeleyebilir; tıpkı yağmurun ne zaman yağacağını kontrol edemediğimiz veya tahmin edemediğimiz gibi, aşk da genellikle beklenmedik ve kontrol edilemez.

Felsefi açıdan bakıldığında yağmur, korumanın ve dönüşümün özünü temsil eder. Tıpkı gökten düşen yağmur damlaları gibi yaşamın da sürekli değişen parçacıklardan oluştuğunu hatırlatıyor. Yağmur yağdıkça toprağı besler, kurumuş bitkileri canlandırır ve su kaynaklarını yeniler. Bu besleme eylemi, yağmurun yaşamı sürdürerek ve destekleyerek korumayı nasıl simgelediğini gösteriyor. Ayrıca yağmur, değişimi de beraberinde getirir; çorak manzaraları yemyeşil alanlara dönüştürebilir veya açık gökyüzünü fırtına bulutlarıyla karartabilir. Bu anlamda yağmur bize değişimin varoluşun doğasında olan bir parçası olduğunu öğretir; bize hayatımızda meydana gelen değişimleri ve farklılıkları kucaklamamızı ve bunların dönüştürücü gücündeki güzelliği bulmamızı hatırlatır. Bu nedenle, bir dahaki sefere yağmur damlalarının yukarıdan aktığını gördüğünüzde, bir dakikanızı ayırıp onların geçici doğaları içinde barındırdıkları derin felsefi önemi düşünün.

Yağmur doğal bir olay olarak yeryüzüne adaletli bir şekilde düşer. Sosyal veya ekonomik duruma göre ayrımcılık yapmaz; herkesi eşit derecede etkileyen bir doğa gücüdür. Yağmur tarih boyunca birliğin ve yenilenmenin sembolü olmuş, hem bitkilere hem de hayvanlara rızık sağlamıştır. Yağmur, gökten gelişigüzel inerken hepimizin birbirimize bağlı olduğumuzu ve hayatta kalmamız için çevreye bağımlı olduğumuzu hatırlatır. Günlük yaşamın endişelerini ortadan kaldırır ve durup doğanın sadeliğini ve güzelliğini takdir etmemizi sağlar. Bu nedenle, bir dahaki sefere kendinizi sağanak yağmura yakalanmış bulduğunuzda, bir dakikanızı ayırıp onu kucaklayın ve onun ruhunuzu temizlemesine izin verin.

“Yaşam; Fırtınanın korunmasını beklemek değildir. Yaşam; Yağmurda dans etmeyi öğrenmektir… – Osho”. Osho’nun bu güzel sözü bize hayatın fırtınaların geçmesini beklemek değil, onları kucaklamak ve kaosun ortasında bile neşe bulmak olduğunu hatırlatıyor. Mecazi anlamda korkumuzu bırakmamızı ve bunun yerine yağmurda dans etmeyi öğrenmemizi teşvik ediyor. Hayat tahmin edilemez, tıpkı bir fırtına gibi iniş ve çıkışlarla doludur. Osho, bu zorluklardan sığınmak ve saklanmak yerine bizi bunlarla yüzleşmeye ve her yağmur damlasının içinde yatan eşsiz güzelliği keşfetmeye davet ediyor. Bu dayanıklılık ve uyum sağlama zihniyetini benimseyerek, ne kadar çalkantılı olursa olsun hayatımızın her alanında tatmin bulabiliriz. O halde haydi dans ayakkabılarımızı giyelim ve hem güneş ışığını hem de yağmuru kollarımızı açarak karşılayalım!

Geri dönüşlerinizi önemsiyoruz

Yazarın Diğer Yazıları

ozdenilhann@gmail.com

    e medya Ltd. Şti. /Ankara

    Paylaş
    Bağlantıyı kopyala