Muzaffer Keskin
mkeskin1035@gmailcom
Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılında Keşkeler...
-Keşke Sultan Abdülhamit kendi muhalifleriyle konuşup, anlaşıp daha demokratik bir idare kurabilseydi. Fransa’da ve Avrupa’da oluşturulan Kızıl Sultan imajının yerine Demokratik Sultan imajını güçlendirecek adımlar atabilseydi. Böylece vatanseverlik duygusuyla yanan genç subay ve aydınları çevresinde toplar ve yaklaşan dünya savaşı fırtınasında bu enerjik kesimleri engin denizlere yelken açan geminin enerji kaynağı haline getirebilirdi.
-Keşke Enver Paşa Türk-İslam davasını daha geniş çevrelere anlatabilseydi ve ülkeyi Birinci Dünya Savaşı’nın dışında tutabilseydi.
Keşke 1. Kafkas Harekatı’nda Enver, Hasan İzzet, Hafız Hakkı paşalar arasında çok daha iyi bir iletişim kurulabilseydi ve zafere ramak kala bir facia yaşanmasaydı. Keşke 1. Kafkas Harekatı kadar Azerbaycan’ın kurtarılmasına ve kurulmasına vesile olan 2. Kafkas Harekatı da Cumhuriyetin nesillerine öğretilebilseydi.
-Keşke, Mustafa Kemal Atatürk, moderleşmeyi biraz daha zamana yayabilseydi ve muhafazakar yapıdaki Anadolu insanında moderniteye karşı bir direnç oluşmasaydı. Cumhuriyetin kurumları ve yapısı inşa edilirken daha geniş katılımlı bir konsensüs oluşturulabilseydi.
Ezan orijinal halinde bırakılsaydı ve 18 sene boyunca milletin muhafazakar kesiminde devlete karşı bir küskünlük oluşmasaydı.
Keşke Atatürkçülüğü benimseyenler, Laikliğin muhafazakar çevrelerde din aleytarlığı şeklinde anlaşılmayıp inanç özgürlüğü şeklinde anlaşılıp uygulanmasını sağlasalardı.
Böylece günümüzde de değişik şekillerde devam eden muhafazakarlık modernlik kutuplaşması yerine toplumsal barış kültürünü güçlendirebilselerdi.
– Keşke Mustafa Kemal ve Enver Paşa karşı karşıya yerine yanyana olabilseydi.
Sadece 1+0 yerine 1+1 olabilselerdi.
Daha o zamanlardan Küçük Asya ve Orta Asya sarılması olamasa bile dayanışması ve selamlaşması olurdu.
– Keşke, zaten büyük oranda yönetimde etkisi azalmış olan Osmanlı ailesi sürgün edileceğine yasayla belirlenmiş yetkilerle İngiltere Kraliyet ailesi gibi sembolik bir şekle büründürülebilseydi. Böylece 600 yıllık bütün bir geçmişin silinmesi-reddi yerine yeni dönemin ihtiyaçlarına göre büyük bir kültür coğrafyasının besleyici bir çimentosu olurdu.
Doğu Türkistan’dan, Orta Asya’ya, Pakistan’a, Endonezya’ya, Hindistan’a, Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’ya, Balkanlar’a kadar Osmanlı’nın 600 yıllık bir birikimle, direk ve dolaylı etkisiyle uçsuz bucaksız kardeş coğrafyalarda oluşturduğu kültür ve medeniyet havzası devam ettirilebilir ve geliştirilebilirdi.
Keşkeler ilave edilebilir. Eksiltilebilir ve de eleştirilebilir. Geçmişi geri getiremeyiz. Bazen geçmişe bakıp değerlendirme yapmak geleceğe dönük daha akılcı adımlar atmamıza, yeni ufuklara yelken açmamıza ve birçok hatanın tekrarlanmamasına sebep olabilir.
Daha iyi günlere kavuşmak dileğiyle esen kalın.
Şununla paylaş: