Skip to content

Macit Gürbüz

Bakan Çift Dalınca...

Malum, siyaset herkesin yapabileceği iş değil. Bazı meziyetlere (!) sahip olmak lazım. Kötü düşünmeyin canım. Meziyet derken karnı geniş olmak, rahat davranışlar sergilemek, durumdan vazife çıkarmak, içinde bulunduğu her duruma uyum gösterebilmek, genel başkanın her istek ve arzusuna tam ve eksiksiz uyum sağlayıp yanıt verebilmek vs. gibi birçok temel özelliklerinizin olmasından bahsediyorum.

Kastım budur.

Türk siyasetinde çok renkli ve unutulmaz kişilikler gördük, görmeye de devam ediyoruz. Yeni kabinenin açıklandığı ve yeni bakanların konuşulduğu (benim umurumda bile değil) bugünlerde fıkra gibi bir anımı aktaracağım.

Yıl 1995, Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna’nın bakanlığı ile ilgili gezi ve incelemelerde bulunmak üzere Erzurum’a geleceği duyuruldu. Çok sayıda gazeteci arkadaşımla birlikte bakanı izlemek üzere Erzurum havalimanına gittik.

Aktuna uçaktan indi, karşılama heyetinin elini sıktı ve yanında basın müşaviri kadın ile birlikte VIP’ye geçti. Pantolonu kırışmasın diye özenle diz kapakları hizasından tutup çekti, ceketinin her iki kanadını büyük bir titizlikle topladı ve deri koltuğa gömüldü.

Bakana bir yorgunluk çayı ikram ettiler.

Rahmetli Aktuna’yı hatırlayanlar bilirler, yüzünde bilinen o gülümsemesiyle basın mensuplarının sorularını yanıtlamaya hazır olduğunu söyledi. Evinin salonunda baba koltuğunda oturur gibi rahattı. Deneyimli siyasetçi Bakan Aktuna, Ankara’da usta gazetecilerin yerine taşra muhabirlerinin (?) karşısında olmanın rahatlığı ile sağlık sisteminden, Doğu ve Güneydoğu’daki sağlık ocaklarına ve devlet hastanelerine göndereceği doktorlardan hemşirelerden sağlık teknisyenlerinden sağlık memurlarından bahsetti.

Biz de öylesine dinliyor ve arada sırada not alıyorduk, çünkü Ankara’da söylediklerinden farklı hiçbir şey söylemiyordu, sözleri rutinin ötesine geçememişti. Belli ki Ankara’da attığı nutukların taşrada duyulmadığını ya da bilinmediğini sanıyordu.

Belli ki Ankara’dan Anadolu öyle görünüyordu.

Çapkınlığı ile ünlü Aktuna bir ara oturduğu koltukta bacaklarını araladı, iyice rahatladı, sağ elinin işaret ve orta parmağını apış arasına daldırdı ve karıştırmaya başladı. Yüzünü görmeliydiniz, ondan mesudu yoktu. Huzur ve huşu içindeydi. Hem konuşuyor hem de karıştırıyordu.

Karıştırdı… karıştırdı.

Amacına tam olarak ulaşamamış olacak ki daha derinlere daldı, ustalıkla kullanıyordu parmaklarını. E nede olsa doktordu, insan anatomisini iyi biliyordu, bazı organların yerini ve olması gereken durum ve pozisyonlarını ondan iyi kimse bilemezdi.

Objektiflerimiz doğal olarak Aktuna’nın bu ani ve beklenmeyen eylemine yöneldi. Bakan bizi gafil avlamıştı aslında. Bir anlık şaşkınlık yaşadık. Devletin bakanını bu halde fotoğraflamak doğru muydu? Bir an tereddüt ettik. Ancak belli ki organları bakanı dinlemiyor, ya da bakan organlarına söz dinletemiyordu, yapacak bir şey yoktu, her şey ayan beyan ortadaydı, bize düşen de ustaca kullandığı iki parmağının apış arasındaki turunu ve yüzüne yansıyan o meşhur ifadeyi fotoğraf makinemizdeki filme (o zaman dijital yoktu malum) kaydetmekti.

Objektiflerimizi hedefe yönelttik, flaşlarımızı açtık, netledik, eşine benzerine rastlanmayan bu anı ölümsüzleştirecektik. Elimiz deklanşörde beklemeye başladık, bakanın pantolon safarisinin en hassas anında deklanşörlere yüklenecektik. Mevzi aldık ve Aktuna’nın maharetle kullandığı iki parmağı ile apış arasına çift dalmasını beklemeye başladık.

Basın danışmanı kadın anlamıştı niyetimizi, eğilip kulağına bir şeyler söyledi. Üç beş dakika eline sahip çıkan bakan tekrar çift dalınca biz de makinelere davrandık doğal olarak. Biz makineleri kaldırınca o elini hedefe ulaştırmadan geldiği yere geri koyuyordu. Köşe kapmaca uzun süre devam etti. O dalmak için hamle yapıyor,  biz makineleri kaldırınca eylemini yarıda kesiyordu, eli hedefe varamadan eylem sona eriyordu.

Bakanın bu eylemini kimse fotoğraflayamamıştı tabii ki.

Bakan Bey gerilmiş rahatsız olmuştu, sonunda patladı, “Ne var kardeşim? Hayret bir şeysiniz yahu! Bi rahat bırakmadınız. Uygunsuz davranışlarınızın farkında mısınız ya? Allah allaaahhhh!” dedi ve ayağa kalktı. Bir yandan bacaklarını sallayarak iki parmağıyla yapamadığını yapmaya çalışıyor, bir yandan ters ters basın danışmanına ve bize bakıyordu. Hızla VIP’yi terk etti ve aracına binerek havalimanından ayrıldı.

Aslında devletin bakanına hayatından hiçbir yerde göremeyeceği hoşgörüyü göstermiştik. Farkında değildi. Biz bu uygunsuz halini fotoğraflayıp kamuoyuna gösterip göstermemeyi dahi düşünürken, o kalkmış bizi uygunsuz davranmakla suçlamıştı.

Bana göre siyasetçilere hoşgörü göstermemek gerekiyor, bugünkü aklım olsa asla hoşgörü göstermezdim. Çünkü sonuna kadar uygun davranmak zorunda olan, her hareketlerine ve her sözlerine sonuna kadar dikkat etmesi gerekenler onlar.

Belki de işte o zaman eleştiri kültürümüz gelişecek ve temiz siyaset ile tanışacağız. 

Geri dönüşlerinizi önemsiyoruz

Yazarın Diğer Yazıları

macit.gurbuz@gmail.com

    e medya Ltd. Şti. /Ankara

    Paylaş
    Bağlantıyı kopyala