Özden İlhan / ozdenilhann@gmail.com
Cehaletin Gölgesinde Öldürülen Hakikat
İnsanlık tarihi yalnızca buluşlarla, bilimle, sanatla ve medeniyetin ilerleyişiyle değil; aynı zamanda cehaletin kör öfkesiyle, fanatizmin karanlığıyla ve iktidar hırsının acımasızlığıyla da yazılmıştır. Ne acıdır ki, en çok aydınlık saçan insanlar, çoğu zaman en büyük karanlığın kurbanı olmuştur.
Antik Yunan’da Sokrates, gençlere sorgulamayı, düşünmeyi, aklını kullanmayı öğrettiği için suçlandı. “Gençleri yoldan çıkarmak”la itham edilerek, baldıran zehri içmeye mahkûm edildi. Oysa onun tek silahı sorulardan ibaretti.
Yüzyıllar sonra, İskenderiye’de yaşayan Hypatia, matematik ve astronomideki bilgisiyle çağını aşmış bir kadındı. Ne var ki, cahil bir güruhun saldırısıyla linç edilerek öldürüldü. Çünkü bilgi, daima karanlığın korkusudur.
Pisagor ve öğrencileri, kurdukları okulun ateşe verilmesiyle diri diri yanarak hayatlarını kaybettiler. Pisagor’a ve ekolüne ait birçok belge de yok oldu. Böylece yalnızca insanlar değil, bilgi de kül oldu.
Doğu’da da benzer acılar yaşandı. Hallâc-ı Mansûr, “Enel Hak” sözünden dolayı işkencelerle öldürüldü. Onun anlattığı, aslında insanın ilahi hakikate yakınlığından başka bir şey değildi. Fakat cehalet, sembolleri anlamak yerine kılıcı seçti.
Nesimî, şiirlerinde özgür düşünceyi ve insanın yüceliğini dile getirdi. Bunun bedelini ise en ağır şekilde ödedi: derisi yüzülerek öldürüldü. Bir insanın hayal bile edemeyeceği vahşet, sırf düşüncelerinden ötürü ona reva görüldü.
Avrupa’da Giordano Bruno, evrenin sonsuzluğunu dile getirdiği için diri diri yakıldı. Galileo Galilei, dünyanın döndüğünü söylediği için Engizisyon tarafından yargılandı ve ömrünün sonuna kadar ev hapsinde yaşadı. Kopernik ise kilisenin baskılarından çekinerek kitabını hayattayken yayımlayamadı; büyük eseri ancak ölüm döşeğindeyken basılabildi.
Pisagor ve öğrencileri: Rivayetlere göre Pisagor’un kurduğu okul ateşe verilmiş, birçok öğrencisi diri diri yanarak hayatını kaybetmiştir. Pisagor’un yazılı eserlerinin çoğu da bu saldırılarla yok edilmiştir. Böylece yalnızca insanlar değil, birikmiş bilgi de yok edilmiştir.
Tüm bu örnekler bize şunu gösterir: Hakikati dile getirenler, çoğu zaman cehaletin öfkesine yenik düşer. Çünkü cehalet yalnızca bilgisizlik değildir; çıkarı uğruna hakikati reddetmek, kalabalıkları kışkırtmak ve korkuyu öfkeye dönüştürmektir.
Bugün hâlâ farklı maskelerle aynı manzarayı görmek mümkündür. Pandemi döneminde bile bilime sırt çeviren, Amerikalı bir doktorun diploması iptal edilmesine rağmen milyonları peşine takabilmesi, cehaletin ne kadar güçlü bir silah olduğunu göstermedi mi? Görüyoruz ki, Orta Çağ’ın karanlığından çok da uzaklaşmış değiliz.
Üstelik cehalet yalnızca bilim insanlarını değil, sıradan insanların hayatını da etkilemeye devam ediyor. Daha birkaç gün önce bir Doktor, “Göbeği açık bluz giymiş” diye genç bir kızı muayene etmeyi reddetti. Oysa doktor, mesleğini insanı yaşatmak için yapar. Fakat görüyoruz ki, diploma almak tek başına cehaleti ortadan kaldırmıyor. Çünkü cehalet, sadece bilgisizlik değil; zihniyet meselesidir.
İnsanı diğer canlılardan ayıran aklıdır. Fakat insan, aklını susturduğunda doğadaki en yaratıcı canlı olmaktan çıkar; en cani varlığa dönüşür. Tarih boyunca en büyük zulümler, en ağır işkenceler ve en korkunç ölümler, hep “cehalet” adına yapılmadı mı?
Bugün bizlere düşen, geçmişte işlenen bu vahşetleri hatırlamak ve aynı hataya düşmemektir. Çünkü cehalet yalnızca öldürdüğü insanlar üzerinden değil; susturduğu fikirler üzerinden de insanlığı karanlığa mahkûm eder.
Unutulmamalıdır ki:
Cehaletin en büyük gücü kalabalıkların öfkesi, bilimin en büyük gücü ise sabırdır.
Ve tarih, er ya da geç, daima bilimin sabrına boyun eğmiştir.
Şununla paylaş: