DEMOKRASİ sakızı: DİN ve DEVLET arasında sırıtan DESPOTİZM
DİN ve DEVLET insanda cisimleşmiş olunca insan, bu “ilahi ve beşeri kavram olan” din ve devletin üzerine yıkılmış durumda. Yani faktör, insan!
İnsan kendisi için dinin ne ifade ettiğini anlamadan, dünyada da misafir olduğunu unutup onun sahibi gibi olduğu zannına kapılınca mesele çığırından çıkıyor. Gezegende belanın adı bu olunca anahtarı da insan tabi ki. Yani insan, “insan olma bilincinden mahrum” olmanın mağdurudur.
Dinden bilinç edinerek (misafir olduğu) dünyayı ihya etme amacından mahrum. Çünkü kendisine verilen akıl potansiyelinin farkında değil. Çoğunlukla insan bu mahrumiyetin sonucu iyilikten çok kötülüğe meyillidir.
Dinde insan için hüküm açıktır: “Biz ona yolu gösterdik, ister şükretsin ister küfretsin.” (İnsan- 3). Ama yol diyor, eğri ya da doğru demiyor! Onu kim bulacak? Akıl sahibi. Yine “Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin” diyor (Kehf- 29).
Yaratan yarattığının iradesine bu kadar saygılı! Ne var ki insan, en büyük saygısızlığı yine insana yapar; ‘benim gibi düşün, benim gibi inan’ diyerek onun iradesine el uzatır. Aslında bu saygısızların savaşı var gezegende. Diğerleri de bunların arkasında sürüklenmekte… Onun için insanların çoğu sürüyü takip eder!
Bakın bu manada bilimden beslenen ve insanlığa ışık saçan filozofların birçoğu hakikati sererek gitmiş!
- Oscar Wilde, “İnsanların çoğu, kendileri değil başkalarıdır. Düşünceleri başkalarının düşünceleridir. Yaşamları başkalarını taklittir ve tutkuları ise alıntılardır. Şimdilerde insanlar öz benliklerinden korkuyorlar.”
- Carl Gustav Jung (Analitik psikolojinin kurucusudur), “Düşünmek zor bir sanattır. Bu sebeple çoğunluk sürüyü takip eder.”
- Voltaire, “İnsanların pek çoğu yanlışı düşünür. Bir kısmı hiç düşünmez. Geri kalanı da düşünenleri kötülemekle uğraşırlar.”
- Aliya İzzetbegoviç,“İnsan ilme göre zeki bir hayvandır. Dine göre ise şahsiyeti haiz bir hayvandır!”
- Dostoyevski, “İnsanın en güzel tanımı, 2 ayaklı nankördür.”
- Konfüçyus, “İnsan öğrenen hayvandır.”
- Thales, “İnsan araştıran hayvandır.”
- Sofistler (Protagoras, Gorgias, Prodicus, Hippias ve Antiphon), “İnsan kazanan hayvandır.”
- Sokrates, “İnsan sorgulayan hayvandır.”
- Platon, “İnsan toplumsal hayvandır.”
- Aristo, “İnsan düşünen hayvandır.”
- Septikler, “İnsan şüpheci hayvandır.”
- Stoikler, “İnsan her şeye alışan hayvandır.”
- Herakleitos, “İnsan tartışan hayvandır.”
- Locke, “İnsan deneyen hayvandır.”
- Dewey, “İnsan çıkarını düşünen hayvandır.”
- Kant, “İnsan eleştiren hayvandır.”
- Descartes, “İnsan konuşan hayvandır.”
- Hegel, “İnsan sistematik hayvandır.”
- Gazali, “İnsan tutarsız bir hayvandır.”
- Camus, “İnsan itiraz eden hayvandır.”
- Popper, “İnsan yalanlayan bir hayvandır.”
- Khunn, “İnsan teori kuran bir hayvandır.”
- Marx, “İnsan mücadeleci bir hayvandır.”
- Fromm, “İnsan seven bir hayvandır.”
- Bergson, “İnsan araç yapan bir hayvandır.”
- Nietzsche, “İnsan düpedüz hayvandır.”
- Akif, “Yüzsüzdür insanoğlu, kimse bilmez fendini, kime iyilik yaptıysan ondan koru kendini.”
- La Martin, “İnsanın büyüklüğü ‘adalet, liyakat, ehliyet’te aranmalıdır.”
- Da Vinci, “İnsan 3’e ayrılır: Görenler, gösterilince görenler ve asla göremeyenler.”
- Maksim Gorki, “İdrak eden kişi insanların arasında, hayvanların arasındaymış gibi dolaşır.”
- Nietzsche, “İnsanlar bilgi değil unutmak ve avunmak isterler.”
- Şeyh Bedrettin, “Öyle bilgiler vardır ki olgun insan düzeyine gelmeyenlere anlatarak yarardan çok zarar verirsiniz.”
- Sigmund Freud, “Birçok insan, özgürlüğünü gerçekten istemez. Çünkü özgürlük sorumluluk gerektirir ve çoğu insan sorumluluktan korkar.”
- Aristoteles, “Bir insan kendisine hâkim değilse tercihlerine göre değil, isteklerine göre hareket eder. (2500 yıl önce vermiş evrensel mesajını.)
- Francis Bacon, “İnsan bildiğinden ibarettir.”
- Afşar Timuçin, “İnsan büyük evren karşısında bir küçük evrendir. Aynı biçimde bir büyük tarihin karşısında bir küçük tarihtir.”
- Fromm, “İyi insan aklından hiç kötülük geçirmeyen saf insan değildir. İyi insan her şeyin farkında olup iyiliği tercih edendir.”
- Dostoyevski, “Namuslu olmak sizi diğer insanlardan üstün yapmaz, övünme hakkını vermez, zaten herkes yaşadığı sürece namuslu olmak zorundadır.”
- Marcus Aurelius, “İçini kaz, içinde iyilik pınarı var”, “İnsanın başına kaldıramayacağı hiçbir şey gelmez. İnsanın çekileceği en güzel yer kendi içidir. İnsanlar sizi sadece aynı yerden canı yandıklarında anlar. İmkânsız olan şeyleri kovalamak deliliktir.” (Müthiş!)
- Marks, “İnsani kalmanın tek yolu, insanlık dışı bu sisteme karşı savaşmaktır.”
- Halil Cibran, “Bilgi, içinde eylem yoksa boşunadır ve eylem, içinde sevgi yoksa o da boştur!” diyor.
Bu da bizden olsun: “‘Hayatta her an yeni bir şey öğreniyorum ve Allah Allah bir yaşıma daha girdim’ diyebiliyorsan insansın.”
Peki, İlahi Mesaj (Kuran) insan için ne diyor?
- İnsan azar (Alak-6) / Bu, 604 Sayfalık Kuran’ın özetidir.
- İnsanların çoğu kâfirdir ve nankördür (Nahl- 83 / Abese- 17 / Furkan- 50).
- İnsanların çoğu fasıktır (Maide- 49).
- İnsan zalimdir (İbrahim- 34).
- İnsan nankördür ve cahildir (Ahzâb- 72).
- İnsan yağmacıdır (Fecr- 20).
- İnsan iradesi mutlaktır (İnsan- 3).
- İnsan hayvandan aşağı, sapıktır (Araf- 179).
- İnsan Allah’ın yardımcısıdır (Muhammet- 7).
- İnsanların çoğu müşriktir (Rum- 42).
- İnsanların çoğu inkârcıdır (İsra- 89).
- İnsanların çoğu gafildir (Yunus- 92).
- İnsanların çoğu yalancıdır (Şuara- 223).
- İnsanların çoğu zanna uyar (Yunus- 36).
- İnsanların çoğu iman ve şükretmez (Bakara- 100 / 243).
- İnsanların çoğu haktan hoşlanmaz (Zuhruf- 78).
- İnsanların çoğu Allah’a ortak koşar (Yusuf- 106).
- İnsanların çoğu Kuran’dan yüz çevirdi! (Fussilet- 4)
- İnsanların çoğu akıl erdirmez (Maide- 103).
Bu çerçevede ana faktör “dini temsil edenlerin azmışlıkları yüzünden” olduğunu söyler Bakara- 213. Yani “Akletmek yoksa insan görüntüyle insan ama hakikatte hayvandır” (Furkan- 44).
O halde bu çerçevede İlahi Kelam tavır (bütüncül) itibarıyla insanları “inananlar ve inanmayanlar” diye değil, “zalimler ve mazlumlar” diye ayırır! Bir müfessirimiz öyle diyor: İnsana saf iyidir diyemeyiz, insan olmaktan çıkar (melek olur); saf kötüdür de diyemeyiz, yine insan olmaktan çıkar (şeytan olur). Yani o zaman akıl menşeli düşünme- irade ve seçme yetisi boşta kalır. Bu manada kesin hükümler gayet matematiksel!
Buradan hareketle kavram olarak DİN; Tanrı’nın iyi insan projesi, kötüden iyiye evirilmedir. Herkesleşmemektir. Hayatın içinde yaşam biçimi; terzinin mezurasında, bakkalın terazisinde, komşunun şefkatinde, fakirin- yolda- darda kalmışın yüreğinde, mazlumun bakışında, yetimin gözyaşında, insanın merhamet duygularında, iş ve aşına olan aşkında, doğanın güzellikleri ve kâinatın ihtişamıdır. Kısaca hayatın içinde davranış manzumesidir. Yani iyi ya da kötü davranışla anlamlısın!
- Elmalılı “Her meal bir yorumdur” derken, Batılı bir sosyolog ise “Din, dinin yorumundan ibarettir”
- Aliya “Din ahlaktır! Onu hayata geçirmek ise terbiyedir” derken, Hz. Peygamber “Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim” der.
Genelde Müslümanlar inançlarını akıl ile yan yana getirmezler. Çünkü imanlarını kaybetmekten korkarlar. Oysa akıl ile inanç mezcedilmezse insan olmaktan çıkarsınız. Sümer metinlerine baktığımızda ve antropologların aktardığı bulguları da dikkate aldığımızda görüyoruz ki; kurumsal dinlerin ve insanın hayatına yön veren bütün o öğretilerin izleri, Kur’an’a gelinceye kadar birbirine paralel bir seyir izliyor.
Hiçbir kutsal metin, hermonotik (yorumlama) ve semantik (anlamlandırma) müracaat ve teşebbüs olmazsa cevap vermez! Müdahale olmadan hiçbir şey söylemez! Devlet kontrolündeki din işte budur: Allah değil de devlet ne isterse odur. / Diyanet!
İşte ilk mektep mezunu kendi dininin mankenine dönüşmüş, hurafe artığı şarlatanlar da aha böyle din adına ülkenin nabzına bu yolla yön vermeye kalkışıyor. Ülkenin nabzı! Oysa beden (kalpten karaciğere) can havlinde.
Bu aracı tefeciler yüzünden devlet devletin cehennemidir bu coğrafyada. Felaket her bir devletin başında ve her biri Allah için gardiyan olma yarışında. Ey Mecusi, İsevi, Musevi veya Muhammediler! Yahu Allah’ın böyle bir talebi yok! Tek derdiniz konforunuz ama şahlara piyonsunuz! İşte Allah’ın kelamı “İnsanları doğru yola eriştirmek senin vazifen değildir.” diyor (Bakara- 272) ve yine “Kim doğruyu gizlerse kalbi günahkâr olur ve azap çeker.” diyor (Bakara- 283).
Akletmek anahtardır. “Akıl miyardır, denetleyicidir” (Nur- 30). Yani akıl ve vicdan ‘ilahi ikram’ olarak her insana gönderilmiş vekildir. İlliyetten sorumlu, güç ve kuvvet de diyebiliriz.
Özellikle Müslümanlar kısmen çarşaf edilen bu bilinçten mahrum kaldığı için kurdukları devletlerin de altında kaldılar.
1400 yıldır bir devlet yerine birer aşiret yönetimi kurdular. Kişici yönetimler şu anda da sürmekte ve hala İslam dünyası birer özgür danışma meclisine ulaşamadı. Şûrasız (konuşma meclisi) devlet ve icmasız (bilginler kararı) hükümet olmaz. Devlet, değişik toplumları eşit olarak yönetme şeklidir der, Hüseyin Atay. Günün devletlerine bakın her biri Allah’tan çok Allahçı. Oysa bakın Hegel de “Devlet, Tanrı’nın yeryüzündeki yürüyüşüdür” der. Evet devlet, kurumları ile ortak aklın organizasyonudur. (Kişilerin ve gurupların tek başına yapamayacağı işleri yapmak için kurulmuş birer büyük organizasyondur.)Ama bugün muktedirler, hükmeden hükümetler, krallar, padişahlar yönetmekte.
Güncellersek dinin devletteki yansımasının adalet, fertteki yansımasının ise ahlak olması gerekirdi. Ne var ki bu önemli ayrıntı göz ardı edildiği için bugün din ile devlet ilişkisinde zulüm kol geziyor, kitleler suskun, insan ise çaresiz.
Hiçbir zalim; kendisine sessiz kalan bir kitlenin, dolaylı desteği olmadan yaşayamaz. Hele din, zulme uşaklık aracı yapılmışsa Firavunların bir biçimde değişik adlarda zuhur etmesi kaçınılmazdır. Yani aktif zalimlerin birçoğunu, pasif zalimler (zulme bir biçimde uşaklık edenler) yaratmıştır!
Burada kastedilen bakış açısı; akıl, bilim ve dinin ittifak ettiği noktadır: Kötülüğe karşı kayıtsız kalmamak. (Lütfen sindirerek okuyunuz.) Einstein’ın şu sözü de bu yaklaşımı çok net ifade eder:
“Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil; seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.”
Olmaya İlahi mesajı (Kuran’ı) birçok müfessir ve ilahiyatçıdan daha net kavramış olsun! Bence elbette evet.
Tefsir ve meal merhum Prof. Yaşar Nuri Öztürk’ten mülhem, bakın Firavun’a atıfla muazzez Kuran’nın bel kemiği olan Zühruf- 54, 55, 56 ayetlerinde ne diyor (gayet matematiksel):
“Zulme seyirci kalmak, zulmün en şerefsizidir! Allah’ı en çok öfkelendirendir. Firavun onları tahkir etti- ezdi- adam yerine koymadı ama onlar Firavuna uşaklığa devam ettiler. Doğrusu biz Firavundan önce ona destek verenleri cezalandırdık. Bunlar bizi öfkelendirdi ve biz bunlardan intikam aldık.”
Diyor ki “bu firavunu yaratan pısık (pasif) zalimler beş kuruşluk menfaat ve keyfi bozulmasın diye bu despotlara uşaklık edenler, bizi sonunda öfkelendirdiler ve biz bunlardan intikam aldık.” İntikam aldıkları despotların kendileri değil, onlara uşaklık edenler! Aynen anlam şu: “Bizi öyle öfkelendirdiler ki onlardan intikam aldık ve onları boğduk!”
Siz niye itaat ettiniz? (firavundan bahsederken) Firavun onları horladı- ezdi- küçümsedi tahkir etti. Bunu rağmen ona itaat ettiler. Oysa tam tersini yapmaları gerekirdi. Ya siz nasıl olur da size bu kötülükleri yapanlara “aman – yaman efendim” diye destek verirsiniz?
İşte bu örnek o günkü dünyada olduğu gibi bugünkü dünyada da var ve devam ediyor. Yani despotizmi- zorbalığı insanı tutsağa dönüştüren zihniyetleri besleyen, o despotizmin kahrına maruz kalan ama uşaklık zilletine isyan edemeyenler; bu kahrın öncelikli muhataplarıdır.
Kur’an (Nahl- 75) ile insana açık bir mesaj verir: Özgür birey ve özgür toplum olmadan insanlık ayakta duramaz. İradesini kullanmayan, ‘abd-i memlûk’ (başkasının mülkü) haline gelmiş; insan kılığında ama eşya gibi ve insanlığın sırtında bir yük olarak yaşamaya mahkûm bir varlıktır.
Günümüzde egemen siyaset kurumunun sigortası haline gelmiş din, hala “ülke için güvenlik sorunu haline gelmiş (kuruluş amacının %100 zıddına) insanları ayrıştıran, kadına takıntılı, cami- cemaat, ezan- sala ile yatırım kurumuna dönüşmüş! Nüfusun %60’nın açlık sınırında yaşadığı, hak- hukuk- adaletin tatil edildiği bir iklimde ‘Mirası mevzu edip’ kadını, erkeğin yarısı görecek kadar şaşkın! 100 bin camide merkezi sistemle ipe- sapa gelmez kılık- kıyafet üzerinden ahlak anlatan Cuma hutbeleri ile savrulmuş ve adeta İslam’ı hedefe oturtmuş fitne eken bu diyanet holdinge nasıl anlatılır bilemem.
Bakın İslam’ın anıt isimlerinden, sosyolog ve siyaset bilimi uzmanı Maverdi’nin (972-1058) El Ahkâmı Sultaniyesindeki sözüdür: “Bir memleket, bir yönetim dinsizlik, imansızlık üzerine oturur, yürür, yaşar, kalkınır. Ama zulüm üzerine yaşamaz”. Bir an “diktatör hakikat ise irtihal vazifedir” tarihi sözü beynimde çalım atıyor.
Devlet eğer devletse vatandaşını mecburiyetleri ile yargılamamalı ve o devlette demokrasi ve adalet varsa vatandaşını kurumsal mecburiyetleri ile tehdit etmemeli. Hal bu iken fark edenler; ne pahasına olursa olsun İslam’ın emri, hukukun gereği ve adalet hükümlerini seslendirenler BAŞKALDIRMALI!
Yoksa millete musallat olmuş, şartlandırılarak yetiştirilenlerin zulmünden kurtulmak olanaksız.
Şununla paylaş: