Skip to content

BABAMA LAYLA

Bahtiyar Vahapzade’nin anasının ardından yazdığı ‘Bugün Yeddin Oldu’ adlı bir şiiri vardır.

Sen mene beşikte laylay çalmışsan

Bugün laylay çalım sana men de mi?

Senin şirin şirin laylalarını

Men sene gaytarım cenazende mi?

Laylay ninni demek.

Anasının onu büyütürken söylediği şirin ninnilere nazire yapar Vahapzade, o da anasının ardından laylay söyler. Anasını tabutun içinde beşikteymişçesine hayal eder ve sorar, ‘Senin şirin şirin laylaylarını men sene gaytarım (söyleyim) cenazende mi?

Kuşkusuz acıların en büyüğü ana baba acısıdır.

İnsanı yıkar cökertir.

Cemal Süreyya der ya;

‘Sizin hiç babanız öldü mü?

Benim bir kere öldü kör oldum.

Yıkadılar aldılar götürdüler

Babamdan ummazdım bunu, kör oldum’.

Babasını kaybedenler bu acıyı iyi bilir.

Babamı çok erken kaybettim, 63 yaşında terk edip gitti bizi.

‘Sanki yatacak yer bulamayacaktın, acelen neydi?’ dedim hep ardından.

Her anışımda onu hep öyle tasvir ederim: Uzun Babam.

Uzun boyluydu, servi gibi.

Hayatın sert ve acımasız rüzgarlarında salınmaktan hafif kamburu çıkmıştı.

Bu yüzden servi gibi salınarak yürürdü.

Ömrü hayatında kimseye eğilmedi.

Bize o öğretti onurlu, şerefli, hak ve hukuktan ayrılmadan servi gibi dimdik yaşamayı.

Servinin dimdik asaletinin tezahürüydü Uzun babam.

İllet hastalık aldı götürdü onu vakitsiz.

Tastamam 32 sene oldu kör olalı.

Elimde ilk sayfasında ‘Avucumda babamın öpücüğü’ diye başlayan Sayın Hazal Karadağ Yurdagül’ün ‘Babama Layla’ adlı şiir kitabı var.

İz Bırakanlar Yayınevi’nden yayınlanmış 120 sayfalık bir şiir kitabı.

Bugün geldi kargodan, dumanı üstünde daha.

Sindire sindire, ağlaya ağlaya içim kıyılarak okudum.

Okudukça bu satırlara hayran oldum, gıpta ettim.

Türk edebiyatı yeni bir yaman şair kazanmış, ne mutlu.

Babasının ardından dizeleriyle layla yani ninni söyleyen, iç burkan ve göz yaşartan 51 şiir var bu kitapta.

Bir babanın ardından yazılan, bana göre en içten en samimi en güzel ninniler dökülmüş imbikten süzülürcesine Hazal Hanım’ın yüreğinden.

Baba özlemi biter mi?

İnsanın boğazına düğüm atan dizelerle devam edelim mi?

“Ah baba çırılçıplak düşüyor gün saçlarıma

Öpsem sarısından güneşi tan vakti dökülüyor göz uçlarıma

Yatıya kalıyorum yeniden çocukluğumla

Parmak izlerin bileklerimde titriyor hala

Avucumda ılık nefesin

İndi inecek gözlerimden hüznün buruk yaşları

Bir isyan ki, geç kalınmışlık benzemez hiçbir meczubun çığlığına

Lekelenmiş zamanın boşluğunda Haraca kesilmiş yalnızlığım var Suiistimallerin ülkesinde sendeliyorken fikrim

Düşüyorum durmadan kendi kuyularıma.

Dilimi yuttum baba!”.

İmgeler sağanağına devam edelim;

“Diyorum ki; Kızılcık şerbeti kokusu nefesimde olsa da

Ölmezden gelip

Çiçek olacağım artık

Babamın mezarında

1

2

3

Şiir tıp…”

Evet, hüzün bütün dillerde aynı.

Ama hüznü ve özlemi böylesi satırlarla kaçımız tasvir edebiliriz ki?

O serzenişler sallıyor yüreğinizi, yere çalıyor, duygusal fırtınalar eşliğinde babanıza olan belki özleminizden belki de pişmanlıklarınızdan yanıp kavruluyorsunuz adeta.

Her birimizin babamızın ardından yazmak karalamak istediğimiz ama bir türlü yazamadığınız hislerimizi yüreğinde demlemiş ve tavşankanı dizelere dökmüş Hazal Hanım.

Bana göre son yılların en usta şairlerinden biri Sayın Hazal Karadağ Yurdagül.

Öyle ninniler söylemiş, öylesine dizlerinde sallamış ki ebedi uykusundaki babasını, yürek laylasının hakkını vermiş.

Gelin o muhteşem dizelerin içinde kaybolup gidelim hep beraber.

“Seni seyrediyorum suretimde her gün

Gözlerimde buğu

Alın kırışığımda yankısını yitirmiş özleminle

Perde perde susuyorum

Ölüm tınısı

Layla babama layla”.

İşte bu ninni ile başlıyor yüreğimizi sarhoş eden o dizeler.

Bir ekim ayında kaybetmiş babasını Sayın Yurdagül, içi yana yana, bitmeyen bir hasretle düz yazı satırlarında babasını şöyle tasvir etmiş:

“Nasıl yakıyor gözlerimi, zamanın ketumluğuna sığınan anılar anlatamam”.

Evet, hüzün bütün dillerde aynı.

Ama hüznü ve özlemi böylesi satırlarla kaçımız tasvir edebiliriz ki?

Bu özleme bu hasrete bu satırlara şapka çıkarıyor insan.

Yüreğimizin derinliklerinde sakladığımız ve aşikâr edemediğimiz duygularımızı bir mütercim ustalığıyla gün yüzüne çıkarmış.

“Hani eve dönüş saatlerinde pencereden akşam sızıyordu ya, o vakitler dünya ile aynı yaşta, aynı telaşındaydım tüm çocuklarla.

Bayram sevinci gibiydi dönüşlerin, basamaklarda duyumsarken soluğunu poşet hışırtılarıyla.

Belki pembe değildi sokak kapımız ama serçelerin çığlığı daha özgürdü sanki.

Uzun zaman oldu gelmeyeli sılaya. Nedenine gelince: ne bileyim çocukça istekler ağlaşıyor içimde.

İstiyorum ki kapıyı açan sen ol, istiyorum ki sımsıkı sarıl boynuma. Ellerinden öpmek istiyorum mesela.

Bana hiç başparmağını sallamayan ellerinden. (…)

Baba’M demek istiyorum mesela.

Ne çok yakışıyor M harfi sana bir bilsen.

Uzun zaman oldu birlikte gülmüyoruz mesela. (…)

Baba’M şimdi dokunmak vardı nasırlı ellerine kutlu günlerin 6 yıllık özlemiyle, şimdi mektubunla siliyorum ıstırabın yaşını, babam kaldırsan ya sözüm yaşını”.

Bu sihirli satırların arasında hanginiz babanızı bulamazsınız ki?

Hazal Hanım Mezopotamya yüzlü babasına seslenirken içimizi deliyor burgaç gibi mısralarla:

‘çarşaf çarşaf örteceğim kabrini dudağımda mimlenen dualarımla’ ya da ‘gittin ya, o gün bugündür sırtım üşüyor baba, masallar sıvasız örüldü yokluğunda!’

Sanıyorum benim uzun yıllar gazetecilik yaptığım o coğrafyadan Hazal Hanım.

Hüzün ve hasret her dilde aynı demiştik ya.

Satır aralarına serpiştirdiği öyle imgeler ve bölgeye özel kültür parçacıkları var ki.

Mesele lori lori tükenişinden söz ediyor sessiz çığlıklarında.

Lori lori o bölgenin ninnilerinden biri, dinledikçe ağladığım bir ağıt.

‘Oy lori lori berhem lori, oy lori lori kurem lori’ diye devam eder, yani layladır, yani ninni.

Evdale Zeynike’yi (Zeyne’nin oğlu) bilir misiniz?

Yaşar Kemal’in ‘Kürtlerin Homeros’u dediği büyük ozandır.

Küçük yaşta babasını kaybetmiştir, annesi büyütmüştür Zeynike’yi.

Hazal Hanım, aynı kaderi yaşadığı bu figürü de ustaca monte etmiş sihirli dizelerine.

E bu kadar yeter, bu kitabı alıp bu hasret kokan, usta işi şiirleri okumayan kayıptadır, ziyandadır inanın.

Sayın Hazal Karadağ Yurdagül hem usta bir kalem hem de kısa adı KAÇOK olan Kadınları ve Çocukları Koruma ve Yaşatma Derneği başkan yardımcısı. Bir aydın, dizeleri gibi yüreği kadın ve çocuklar için titreyen bir özel kişilik Önce Vatan Gazetesi’nde köşe yazarı.

Her biri ayrı bir duygu fırtınası yazıları.

İyi ki varsınız, iyi ki yüreğinizin derin dehlizlerindekileri saklamamış bizimle paylaşmış ve bizi de o babasız fırtınalara ortak etmişsiniz Hazal Hanım.

Kaleminize sağlık, saygılarımla.

Geri dönüşlerinizi önemsiyoruz

Yazarın Diğer Yazıları

macit.gurbuz@gmail.com

    e medya Ltd. Şti. /Ankara

    Paylaş
    Bağlantıyı kopyala