Skip to content

Çocuklarımızı Nasıl ve Neye Göre Yetiştirelim?

İbn Haldun “Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim?” sorusu üzerine şöyle der: “Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Çünkü zaten size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin, yeter.”

Tüm çocuklar dünyanın ortak değeridir. Başka bir ifadeyle her bir çocuk evrensel değerdir. O hâlde evrensel değerlerle büyütülmeli; yeter ki büyütenler, büyütebilme yeterliliğine sahip olsun. Yani umduğunuzu bulmanız, başka bir deyişle “nasıl” sorusunun cevabını bulabilmeniz, nereden baktığınıza ve bakış açınıza; özü yakalayabilmeniz ise detaylara ve derinliğe bağlıdır. Ezberleri es geçmek, ön yargıları aşmak ve duygulara aldanmamak meselenin anahtarıdır.

Çocuğunuzla arkadaş olmayın. Çünkü arkadaşlıkta eşitlik var. Çünkü siz onunla eşit değilsiniz Anne-Babasınız. Çocuğunuzla arkadaş olmayın etkili anne baba olun. Onu dinleyin, nasihatçi değil refakatçi olun. Hayatı boyunca bir çok arkadaşı olacak bırakın bir tane anne-babası olsun

 

Üstün Dökmen

Bir ilahiyat profesörümüz şöyle diyor: “Çocuklarınıza 11 yaşına kadar din eğitimi verirseniz 50 yaşına da gelseler zekâ yaşları hep 11’de kalır.”

Yani çocuğa sadece evrensel değerler ve alışkanlıklar kazandırılmalıdır. Sınıfa, mahalleye, mezhebe, tarikata, cemaate göre sure ve dua öğretmek; namaz kılmaya zorlamak; herhangi bir tarikata, partiye ya da ideolojiye mecbur etmek gibi evrensel olmayan hiçbir şeye alıştırılmamalıdır.

O hâlde öncelik ne olmalı, çocuklara neler verilmelidir? Tabii ki evrensel ahlakın temeli olan değerler. Aynı zamanda bu değerler ilahi hükümlere de dayanmaktadır. Neml-12 ve İsra-101 ayetlerinde “Andolsun biz Musa’ya apaçık dokuz ayet verdik” denir. Tüm dinlerin ortak paydası olan bu “on emir” sorulduğunda Hz. Peygamber şöyle sıralar:

  1. Öldürmemek
  2. Zina etmemek
  3. Çalmamak
  4. Yalan söylememek
  5. Komşunun evine, karısına, malına göz dikmemek
  6. Put yapmamak, onlara tapmamak, hizmet etmemek
  7. Tanrı’nın ismini boş yere ağza almamak
  8. Sebt günlerine riayet etmek.
  9. Anne ve babaya hürmet etmek
  10. Tanrı’ya ortak koşmamak

(Yukarıdaki 10 Emir tarihi süreçte bazı maddeler birleştirilerek 9’a düşürülmüştür. Kuran’da 9 ayet ifadesinin geçmesi müfessirlerce bu şekilde değerlendirilmiştir.)

Bu ilkeler New York, Berlin, Ankara, Moskova, Paris, Tokyo ve Londra’da gezegenin ortak dilini oluşturabilecek evrensel müştereklerdir. Dinlerin temel amacı da zaten ilim veya bilim değil, bilinç aşılamak, güzel ahlakı tamamlamak ve tüm insanlığa hakim kılmaktır.

İnceleyin, görün: Tevrat’ta, İncil’de, Zebur’da, Vedalarda, Budist metinlerde, Kızılderili şiirlerinde, “Eline, beline, diline sahip ol” diyen Alevi deyişlerinde, Sûfi irfanında… ana eksen hep aynıdır.

Hülasa dinin öz ve esası Musa’ya verilen bu 9 ayet etrafında döner.

Konu bağlamında herkes yaşadığı ömür ölçüsünde ülkemize bakıp konsantre tabloyu görebilir! Sağcı, solcu, ülkücü, komünist, liberal, kapitalist, İslamcı, dinci, şu mezhepten, bu tarikattan, o cemaatten, Türk, Kürt… Bunların hiçbiri evrensel değer değildir. Bunlar insanların birbirine yüklediği sıfatlar, taktığı isimler ve ihdas ettiği kategorilerdir. Mahalleli ve kamp yaratma, sınıf oluşturmakta vesilelerdir. Aslolan insan olabilmek; o yeterliliği elde etmektir. Evrensel olan budur.

Cemil Meriç’in dediği gibi: “Nereye gidersen git, bulacağın aydınlık, zihninin aydınlığı kadar olacaktır.” Yani farkındalık oluşturmadan, farklı bir sonuç bekleyemeye hakkınız yoktur. Sır, bizatihi kişinin kendisinde saklıdır. Ölçü aklın rütbesinde, vicdanın yüzünde, irfanın izinde, basiret ve ufkun enginliğindedir. Hun atasözünde dendiği gibi: Yanmayan, aydınlatmaz.” Yani önce sende olanı ortaya çıkarıp yaşatmalısın.

Hz. Ali ise bir başka boyuttaÇocuklarınızı sizin yaşadığınız asra değil, onların yaşayacağı asra göre yetiştirindiyerek farklı bir evrensel kod vermiş!

İbn Haldun haksız mı? Asla! Tabi ki size benzeyecektir. Yeter ki nasıl olması gerektiği bilinci yakalanmış olsun.

Birkaç özlü söz daha:

  • “Çocuklar tohumdur, onları iyi beslerseniz iyi hasat, iyi meyve alırsınız.” (İbn Arabi)
  • “Çocuklarınıza şiir öğretiniz ki dilleri tatlansın.” (Hz. Ali)
  • “Çocuklarınıza mutlaka matematik ve müzik öğretiniz.” (Eflatun)
  • “Çocuklarınız metafiziği, matematikten sonra öğrenmelidir.” (İbn Sina)
  • “Çocuklarınızı kim ‘dava adamıyım’ diyorsa, onun onların gözünden uzakta ve ideolojilerin ulaşamayacağı yerde saklayınız..” (Saim Akçay)

Yakın tarihte “Kuran kurslarında çocuk tacizleri kol gezerken” bir müftünün cami kürsüsünden şu sözleri aklıma yapışmıştı: “Çocuklarınızı Kur’an kurslarına gönderin. Yoksa Allah muhafaza, Taksim’deki anarşistler gibi olurlar.” Bugün başka bir din görevlisi “Allah bu barış sürecini başlatanlardan razı olsun, artık Güneydoğu’dan şehit haberleri almıyoruz.” diyordu. Ama aynı anda Güneydoğu’dan şehit haberleri geliyordu…

Demek ki dinin ve aracıların istismarı üzerine yeniden düşünmek şart!

Çekin elinizi çocukların üzerinden, onların karakterlerini katletmeyin çünkü karakter, kaderdir!

Her çocuk Allah’ın verdiği bir yetenekle dünyaya gelir. Kimsenin bu yeteneği katletmeye hakkı yoktur. Bu yeteneği açığa çıkaramıyor ve gelişimine katkı sunamıyorsanız, o çocuktan uzak durun. Çünkü o yeteneği veren Allah’ın kendisidir. İlahlaşmayın!

Müslüman coğrafyada Müslümanların asırlardır dizüstü sürünüyor olmasının temel sebebi yetenek katliamıdır. Kim bilir belki de nice İbn Haldun, İkbal, Nietzsche, Geothe, Bertrand Russel, Einstein, Gandhi, Jacques Rousseau, Sokrates, Galilei, Konfiçyus, Aristoteles, Eflatun, Hegel, Hugo, Tolstoy, Osho, Paul Tillich, Edison gibiler geldiler ve bu katliam yüzünden engellendiler. Belki dünya çapında çeşitli konularda filozof olacaklardı ama siz kendinize kul edip mahvettiniz, öldürdünüz.

Sosyolojide insan, çevresiyle tanımlanır. Ve çevre bazen insanın zindanı olur. Bu çevrenin çekirdeği ise ailedir. O aile çocuğu çepeçevre kuşatıyor ve kendi ıstılahları ile kendi planları doğrultusunda “Sen bir ipek böceğisin, kozanı ör! Sen güçlüsün, sen yaparsın.” diyerek teselli ediyor. Verdiği bu gaz ile çocuk o kozada ölüyor. (Toplumsal bakışla içinde bulunduğumuz toplum gaz toplumudur şu anda. Yani gaz verme, gaz alma… Verme ve alma arasında gidip geliyoruz. Ayrı bir bahis.)

Yani ipek böceği, kozadan çıkamıyorsa mezarını örmüş olur ve ölür. Başka bir ifadeyle kozası ona mezar oluyor. Zindandan mezara…

Demek ki zindandan çıkamazsanız, ölürsünüz. Kendinizi var edebilmeniz, keşfetmeniz, geliştirmeniz, gerçekleştirmeniz için oradan çıkmanız şart. Başka çaresi yok.

İnsan doğarken merakla doğar (o merak yaralar, sakat bırakır veya öldürebilir) ve herkes merakla gelir, merakla koridor açar, anlamlanır. Zira merak, ilmin hocasıdır. Örneğin çocukken devirdiğiniz sürahi, yerçekimini keşfetmeniz için bir vesiledir. Prof. Sami Zan’ın ifadesiyle “Kader size bir limon verdiyse, ondan limonatayı siz yapacaksınız!” Tam da Yaratan ve yaratılan arasındaki ilişkidir bu.

Yok, efendim “Ben gözümü sürünün içine açtım, doğduğum çevrede bir ŞEYH vardı. Herkes bu şeyhe bağlıydı. Babam, annem, mahallem… Ben ne yapacağım? Kendi kişiliğimi nasıl gerçekleştireceğim? Tanrı yaratırken içime koyduğu sermayeyi nasıl hayatıma geçireceğim?” diyorsanız… İşte o sermayeyi fark etmek bir süreç ve ne oluyorsa o süreçte oluyor! O süreç; kişinin ve paydaşlarının bir ömür katline ferman ya da tüm olası dertlerine derman.

Dolayısıyla hiç kimse kimsenin hayatının teferruatı ve Allah’tan başkasının kulu değildir. Her insan ayrı bir dünyadır ve hiç kimse, bir diğerinin kaderinin hâkimi ve tayin edicisi de değildir!

Zira Allah kişi kaderini kendi tayin eder, diyor:

Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağladık.” (İsra 13)

Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah da onları değiştirmez.” (Rad 11)

Kızılderili şöyle der: “Kader, çadırındaki kilim gibidir. İpliğini Ulu Tanrı verir, sen dokursun.”

Hülasa, “Bırakın çocuklarınız kimliğini karakterinden edinsin. Çünkü karakter, onların kahramanıdır. Kahramanlarını öldürmeyin. Yoksa onları kendileri olmaktan, hatta insan olmaktan çıkarırsınız.”

    e medya Ltd. Şti. /Ankara

    Paylaş
    Bağlantıyı kopyala