BİR RAMAZAN AYININ ARDINDAN Slogan ve Sözcüklerden Medet Ummak.
Evet, iman en büyük nimettir de peki iman nedir? Hem nimet, ibadetin karşılığı (ilahi ikram) değil midir? Peki ya, ibadet nedir? Sözcüklerle savrulmaya devam…
“İnanmak, düşünmekten kolay. Bu yüzden, düşünenden çok inanan var” diyor, Bruce Calvert. İnancı, iman sananlara armağan olsun.
İslam’ın cüzü Kuran’a göre, iman olması için eylem olmalı! Amel görünür olduğu için ancak o zaman “ha bu adam inanan biri” demek mümkün hale gelir. Başka bir ifade ile içindekinin dışarı çıkarılmış halidir bu. Yani inancın gereğidir iman. (içinde eylem vardır) Kuran imandan bahsederken inancın gereğini ister. Davranışı sergileyenler iman edenlerdir. Kalpte olanlar inançtır. (Kuran’ın konusu inanç konusu değildir.)
Sadece kalpte olana inanç denir. Kuran’ın meselesi o değil. Kuran iman etmeyi ister. Esas olan da budur. Düşünüşün, niyetin, itikadın bir eylemle ortaya koyulmasını ve sergilenmesini ister. Bu bakımdan iman gayet dinamiktir.
İmanda esas, güvenmektir. İnanıyorum diyen güvenmeyebilir ama güveniyorum diyen inanır. Zira güvendiği için fiile dökmüştür, davranmıştır, gayret etmiştir.
Şahidi görüp meşhudu tasavvur etmektir. Şahitler Allah’ın tecellileridir; insan, hayvan, bitki, doğa vs. âlemde ne görüyorsanız odur. Bunların her birine gösterdiğiniz davranış biçimi imandır.
İmanın özelliği gayb olmasıdır. Aklın sınırlarını aşar. ‘Bir insanın her şeyi biter, bitmezi ne ise imanı odur.’ Buna son realitesi de denir. İslami eksende kimse, namaza (zikre) sözcüklere sığınarak inandığını iddia edemez!
İmanının belirtisi ve ibadetlerinin esası şudur:
* Zulme karşı çıkmak, zalimlere isyan etmek.
* Mazlumlara kimlik sormamak!
* Adaleti ayağa kaldırmak.
* Uşaklık zilletine boyun eğmemek!
Yani Allah’ın insan ve insan için verdikleri (canlı cansız varlıklar / doğa) arasındaki münasebet, kurtuluşun yolunu belirler. Ortak paydada kocaman bir FİİL vardır.
Kısaca neye inandığınız değil, ne yaptığınız esastır! Diliniz yapıyor eliniz yıkıyorsa nifak kapısını aralarsınız ve münafık salgınına maruz kalırsınız. Dil ile el, söz ile fiil savaşı arasında farkına varmadan yok olursunuz.
Bakın bu manada ilahi veriler adeta matematikseldir:
“Ey iman edenler, iman edin.” (Nisa- 136) (Bu ayeti anlamak için bundan önceki 4-5 ayete göz atmak lazım. Hülasa, inanmak başka güvenmek başka! İnanıp da güvenmeyenlere yani münafıklara…)
“Bedeviler, iman ettik dediler. De ki ‘Siz iman etmediniz! Ancak, Müslüman olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir.” (Hucurat- 14)
(Dini, Kurumsal İslam ve Vicdani İslam olmak üzere kategori edersek bu hal, Hz. İbrahim’inki gibi içten teslimiyet halidir. Dıştan teslimiyet hali ise Peygamberimizin ‘Henüz sizin kalbinize iman girmedi’ dediği bedevilerin halidir!)
Kısaca; “İslam’a girmek söz, iman etmek fiildir”.
Devamını, Zariyat- 35 ve 36 sarsıcı bir şekilde getiriyor:
“İman ettik demekle bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz!” (Ankebut- 2)
“ ‘Bizim Allahımız var’ avuntusundan ve kuruntusundan vazgeçin. O diyor ki; ‘Siz kuruntularınızla cennete gideceğinizi mi sanıyorsunuz? Cennet ne sizin ne de ehl-i kitabin kuruntuları ile elde edilecek bir yer değildir’.” (Bakara- 111)
Diğer taraftan esas olan, iman edenin ‘para, servet ve insanlarla ilişkilerindeki’ hal ve durumudur. Ruhuna indirmek (hayat tarzı olarak benimsemek), şuur budur. Bu ise ancak insani ve evrensel eksende, aklın kılavuzluğunda ve vicdanın emrinde meselelere fiilen baş koymakla mümkündür.
Yaratıcı diyor ki; ‘Benim için değil, insanlar için ve insanlık için ne yaptın, davranışların ne? Bu daha muteberdir.’
Görünen o ki iman ayrı, amel ayrı olunca din amuda kalkmıştır. ‘Kalbinde hardal tanesi kadar iman varsa cennetliksin’ demek ve inanmak, Yezid’in ibra edilmesine vesiledir (Ayrı bir bahis). Oysa Kuran ‘amellerinizle imtihan edileceksiniz’ diye baştan aşağı bağırıyor!
Bakın, inanmak iddiadır ama amel ispattır. Yasin- 47’de “Kendilerine ‘Allah’ın size verdiği servetten (Allah yoluna) cömertçe sarf edin’ denildiğinde, (inkârda ısrar edenler imanda sebat gösterenlere) ‘Ne yani, Allah’ın isterse pekâlâ doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? Şimdi siz açık bir şaşkınlık içinde değil de nesiniz!’ derler.
Hülasa ‘inanç kalpte bir nokta iken, iman ise el- bel- dile, bünyeye giren helal- haram ile ilgilidir.’ Yani Kuran’ın bahsettiği iman, tüm vücudu hesaba katmaktır.
Aciz algıma göre Allah’ın dini; insanlığın faydasına bir iş yapmak / iyilik yapmaktır. Bu şartı yerine getiren isterse Allah’a, Kuran’a ve peygambere inanmasa bile kurtulur.
Yani tarihte, Müslümanların yediği haltlara bakarak kimse Kuran’a saldırmamalı…
* Lenin, Stalin, Pol Pot ve Mao’ya bakarak MARKS’a saldıramazsınız.
* Cumhuriyet adına Atatürk sonrası garabetlere bakarak ATATÜRK’e
saldıramazsınız.
Allah’a inanmak soyut değildir, davranışla somutlaşır. İman, davranış sergilemektir. Lafzen Allah Allah demek değildir. ‘Namaz, hac, oruç vs. bunlara bakarak iman budur’ demek, doğru değildir. Amel ile test edilmektir! El- bel- dil hâkimiyetinin yaşatılmasıdır.
Peki, İBADET NEDİR?
* İbadet “Kul ile Allah arasında değil, ‘kul ile kul ve tüm canlılar ile doğa’ arasında bir ihtiyacın giderildiği andır. Zira Allah ‘bana ulaşmak istiyorsanız yarattıklarımıza yanaşın’ diyor. İbadetin en büyüyü bir hakikati savunmaktır. İyilik yapıp değer üretmektir. Yatıp kalkıp namaz kılıp tespih çekmek değildir, amiyane tabirle; işe yaramaktır.
*Şöyle de denilebilir; hiçbir ibadetin maksadı, kendisi değildir. Kendisi, esas maksada vesiledir. Olgu ve algı bu değilse işlenen fiilin bir anlamı yoktur.
Yoldaki taşı bir başkasının ayağına dokunmasın diye kaldırmaktan maksat, “öteki”dir. Başkası için rahatsız olmak gibi. İbadet yataydır, dikey değildir. Yani Allah’ın yarattıkları arasındaki ilişkide gizlidir! Dikey ise asıl ibadete hazırlık, namaz denen secde ve yakarıştır. Yapmazsan cezası yoktur ama nasipsiz kalırsın o kadar. Şahsen Müslümanlardan değil, İslam’dan algım budur.
* İbadet, itiraz etmektir. Hayatın içerisindeki çelişkilere, haksızlıklara, insan onuru ve haysiyetini yere seren uygulamalara itiraz edip bunları düzeltmek için çaba sarf etmektir.
Muhammed İKBAL “Emre, helal ve harama takılarak ibadet edenlerin dünyalarında, din yüktür” der.
* İbadetin hammaddesi, sevgidir- saygıdır- değer üretmektir- değer üretene verilen kıymettir- adalettir- velayettir (dost- düşman idraki). Namaz (yakarış, dua, münacaat) ise (salatın içinde) ibadetlere hazırlıktır.” Yani ibadet hayatın içindeki faaliyettir. Karinesi, insanın;
– İnsana,
– Hayvana,
– Doğaya,
– Mülke,
– Paraya,
– Egemene,
– Zalim ve mazluma karşı tavrında ve duruşunda saklıdır.
Bir insanın, İslam ve iman ile yakınlığını ancak bu yolla bulabilirsiniz!
Yine imanın tanımındaki gibi, kimse namaza ve zikre sığınarak Müslüman olduğunu iddia edemez! İslam’ın imanının belirtisi ve ibadetlerinin esası; zulme karşı çıkmak, zalimlere isyan etmek, mazlumlara kimlik sormamaktır. Adaleti ayağa dikmektir. Uşaklık zilletine boyun eğmemektir. Küskün insanları barıştırmak, yoldaki taşı kaldırmak, adalete, sevgiye, barışa ve insanlığın hayrına yapılan ne varsa ibadettir.
İsterseniz sözü Cengiz Numanoğlu’na bırakalım;
Küçük bir tebessüm, içten bir selâm!
Dosta hatır soran, bir iki kelâm,
Kısaca diyor ki insana, İslâm;
İhlâsla yaptığın, her şey ibadet…
Bu kavramların kargaşa ile içinin boşaltılmasının bir numaralı müsebbibi olan Diyanet holdingin tüm bileşenleriyle beraber kulakları çınlasın, (pardon) her birine şifa olsun.
İnsana dair ve hayata dokunan gönlünüzce ömrünüze ömür katan bol ibadetli günlere…
Şununla paylaş: