Skip to content

Sanki Şeytani Bir Ses Diyor ki; Hain Kontenjanından Sabıkalısınız.​

Hani dönem dönem nükseden bünyedeki habis UR misali beden üretiyor adeta! Kendi eliyle hain üretmekten devlet sabıkalı mı demek lazım?

Bir tarafta -hak ettiği üzere- tarihin takdim ettiği lakin talihin kararttıkları, diğer tarafta tarihin çöplüğünde yerini alması gerekirken talihin parlattıkları…

Yaşadıklarım, yaşarken şahit olduklarım, okuduklarım ve duyduklarımla bu devlet, süreçte kendi eli ile yarattığı ‘ihanet uzantılarının bünyesindeki hasım potansiyeli’ ile cebelleşerek gelmiş. Üstelik bu şer potansiyelin koçbaşı olanlarını baş tacı ederek! Yazık ki tarih boyunca ‘angut mazlumlar ve salak cahiller’ zalimlere hep en büyük koz olmuş. 

Cumhuriyetle devletin namusu, milletin içinden gelenlerle ve milletin eli ile kurtulmuştu. Ancak ne yazık ki ‘millete benzeyip de milletten olmayanların sayesinde yine milletin eli’ ile kirletildi ve an itibariyle devlet ve milletin namusu tehlikede!

Ey Türk Milleti adına hüküm verenTürk Milletinin ISKARTALARI! Unutmayın, bu milletin ruhu itibariyla cevheri her şeye rağmen sinesinde saklı ve pusudadır. O ruhun cihangiri Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Türk milleti zamanı gelince harbi, sulhtan daha çok sever” diye kodu vermiş. O gün geldiğinde sadece hainler ve gafiller değil, eyyamcılar, ciğersizler, iktidar meraklısı ve saray saltanat hastaları dişi mizaçlı seciyesizlerin topuna birden sıçan deliğini bin paraya sattıracaklardır. Zira göl yerinden suyun eksik olamayacağını herkese gösterecek, içeride de dışarıda da.

Başınızın temsil ettiğiniz gövdeye ait olmadığını, önünüze düşünce anlarsınız da işe yaramaz. Tarih bunu böyle söylüyor. Bilin ki Cumhuriyet bu Milletin karakteridir. Yazın bir yerinize. 

Kurucu iradenin ilham kaynağı akıl ve bilimdir. Zira “Tanrı bana ancak ‘akıl ve bilim’ yoluyla ulaşırsınız” diyor. İşte beslendiği cevher budur. Bu cevherin imbiğinden düşen damla ise “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.” sözüdür.

Efendiler !

Eğer Bu Millet, Bu Memleket Parçalanacak Olursa, Genel Şerefsizliğin Enkazı Altında Şunun Bunun Şahsi Şerefi De Parça Parça Olur.

Biz O Genel Şerefi Kurtarabilmek İçin Harekete Geçen Millete Ruhumuzla Katıldık.

Katılmamıza Mani Olabilecek Şahsi Rütbeleri, Mevkileri De Genel Şerefi Kurtarmaya Yönelik Bir Gaye Uğrunda Feda Ettik…

Bunu Anlamayıp da, Milleti Hala Kendi Kafalarının Keyfine Göre İdare Etmeye Kalkışan Kuvvetler Artık Birer Beladır.

Bela Çekmeye De Bu Milletin Artık Tahammülü Kalmamıştır.

M.Kemal ATATÜRK

Nutuk 11. bölümde bir not daha düşüyor:

“Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın.” diye.

Devam ediyor:

“İki Mustafa Kemal vardır; biri ben fani Mustafa Kemal, diğeri milletin içinde yaşattığı Mustafa Kemaller idealidir. Ben onu temsil ediyorum. Herhangi bir tehlike anında ben ortaya çıktıysam, beni bir Türk anası doğurmadı mı? Peki Türk anaları daha nice Mustafa Kemaller doğurmayacaklar mı? Feyz milletindir, benim değildir.” diyor. 

Ölümsüzlük kozunu oynayan kul bilinci bu değilse nedir?

Gelinen noktaya bakın ki milletten onay alarak devlete sahip çıkmak adına gelip; şeytanı bile mahcup edecek bir hamle ile “Devlet benim, ben devletim. Ülke malım, millet mülküm ve ben gidersem devlet çöker.” diyenler yüzünden devlet aklını kaybetti. Çünkü onay alarak geldikleri millet, an itibariyle mülktür. Devlet ise milletin denetimine açık olmayan tüm yapılarıyla mayın topudur. Kurumlarının kapalı ve denetim muafiyeti her birine ‘devlet benim’ dedirtmekte. 

Eh işte devlet benim dedirtirseniz; liyakat gider, mülakat ile beraber itaat gelir, adalet arından intihar eder. Yalaka furyası ihtişam bulur, sefalet saltanatını ilan eder. Kaht-ı rical (Devlet adamı kıtlığı) kol gezer ve devlet üzerinize yıkılır ki tarihi boyunca Türk Devlet ve Milletinde hep dikey yapılanmalarla yukarıdakilerin karakteri aşağıdakilere kader olmuş. 

Sosyal köklerimizden gelen bu ‘devlet benim, ben devletim’ hastalığına karşın; “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar önce onurlarını sonra özgürlüklerini daha sonra bağımsızlıklarını ve geleceklerini kaybederler.” söylemi ile noktayı koyan ve mazlum milletlerle ezilen toplumların idolü olmuş Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet, minnet ve hürmetle anıyorum. 

Onu anarken biraz durmak lazım” diyor, Dr. Naim Babüroğlu.

– O evrensel bir kahraman ve entelektüel. Batılılar onu 5000 yıllık savaş tarihinde en büyük savaşçı olarak tanımlar. Savaşın ustası diye adlandırdıkları Büyük İskender’den, Sezar’dan, Hannibaldan, Napolyon’dan önce koyar.

– O savaşın asıl ustası, barışın efendisi, tarihin kıskandığı bir lider. 1981 onun doğumunun 100. Yılında Birleşmiş Milletler Unesco bir toplantı yapıyor ve toplantıdan Atatürk yılı ilan edilmesi kararı çıkıyor. Karşı çıkan İngiltere’ye rağmen, yine Rusya’nın tüm itirazlara “20. Yüzyılda ondan başka lider geldi mi ki Napolyon, Washington, De Gaul ile mukayese edilsin” sözü ile karşı çıkışından sonra oy birliği ile 152 ülkenin tamamı onu yüzyılın lideri kabul eder.

UNESCO bu kararın gerekçesini yazar tabi! Atatürk kimdir?
Atatürk;

– Uluslararası anlayış, iş birliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi…
– Olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci…
– Sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder…

Oysa Büyük İskender İran’a, Mısır’a ve Hindistan’a sömürü için gitmişti. Ne diyor Birleşmiş Milletler? 

“O insan haklarına saygılı, Dünya barışının öncüsü ve tüm yaşamı boyunca insanlar arasında RENK- DİN- IRK ayrımı gözetmeyen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurucusu, eşsiz bir devlet adamıdır.” 

Daha dün, onun kurduğu Cumhuriyetin nimetine vekil sıfatı ile çökmüş bir kripto “Türkiye Cumhuriyeti kurulurken kendisini Allah’ın yerine koydu, Allah’ı sildiler” diyor. Ruhundaki çöküntü diline yansımış. Tür ihanette saf tuttu. Oysa Cumhuriyet olmasaydı kendisi için ancak bir ‘dana çobanlığı’ şansı olacaktı. İhanetin ateşi başına vurmuş olmalı ki ağzından çıkanı kulağı da duymuyor emperyal maşa. Altyapısız kulluktan bireye terfi etmek böyle bir şey. Cumhuriyetin kazanımlarıyla palazlanarak kurum ve kurucusuna saldırmak, ancak “etnik bölücü çetelerle işbirliğine ve küresel güçlerle işlevsel simetriğe memur” olmayı gerektirir zaten. 

“Benim manevi mirasım ilim ve akıldır” diyerek onun kurduğu bu cumhuriyetle, egemenliği saraydan ve sultandan alıp asıl sahibine, yani millete vermiştir. Henüz savaşın ortasında iken daha orduyu kurmadan ‘milletin haremi ismeti, iradesinin tecellisi ve ortak aklın mekanı’ olan meclisi kurmuştur. Tüm bunlar onun yüksek dehası ile Allah’ın emrini yerine getirmesidir. Zira ortak akıl ile yönetmek bizatihi Allah’ın emridir! Yani Cumhuriyeti Allah’ı silmekle itham eden bu buçuk, Allah’a da bühtan ettiğinin farkında değil.  Ne demeli? Şaşkınım. Günümüzde ‘milletin vekiliyim ve devlet adamıyım’ diyen ne kadar buçuk varsa şifa olsun diyelim bari.

    e medya Ltd. Şti. /Ankara

    Paylaş
    Bağlantıyı kopyala