Yine bir kandilin ardından (MİRAÇ KANDİLİ)
Miraç ne demek?
(Mearic -Yükseliş Suresi / 22- 35. Ayetler arası) “Şunu, şunu yapanlar yükseliştedirler” der.
Miraç fiziki bir olay değildir dikey bir hicrettir. Mükaşefe (rüya âleminde) Hz. Peygamber içinde ışık ve aydınlanma yaşamıştır. Bundan ibarettir. Burağa binip gittiği falan yoktur. İç dünyasında öyle yansımıştır. Allah ile baş başa kalmak! Gökyüzüne değil de ruhunun derinliklerine olan yolculuktur.
Bir filozofun düşüncesi.
Bir ozanın yüreğinin sesi.
Bir mesele üzerine (aklın son sınırına kadar / stratülmüntaha) kafa yormak. Yani “DIŞ değil, iç yolculuktur.”
Miraç “Aklın susup, imanın konuştuğunun ifadesidir. Ruha iniş, görmeden intisap ve yüksek bir idraktir! Kabuldür ve sadece ruhani vizyondur. Aksini söylemek Allah’a yön tayin etmektir. Yani göğe çıkmak derseniz Allah’a mekân ve yön biçmiş olursunuz. Nerede olduğu ile ilgili yer göstermiş olursunuz. O bakımdan Hz. Peygamber bedeni ile bilfiil bir yere çıkmamıştır. Sadece gönül, vicdan dünyasında gerçekleşmiş, o vizyonu görmüştür.
Peygamberin din adına yapmadığı bir şey ibadet olabilir mi? Miraç;
* Dini bir vecibe değildir.
* Örf, kültür, gelenektir.
* Şeran caiz de değildir.
* Birer imparatorluk ve saray projesidir.
Allah’ın günlerinin, birinin diğerinden asla farkı yoktur. İnsanın kendi miracı nedir ve ne zamandır ona bakması ve düşünmesi lazım.
“Senin kandilin, senin gönlündür; sen kendi kendine aydınlıksın.” diyen İkbal gibi, ben de her bir insanımızın kendi miracını idrak etmesine inananlardanım.
Kandil geceleri, insanlığı aydınlatan gecelerdir. Algı şöyle insanlar, mahyalarda, minarelerde ki ışıl- ışıl levhalara kandil diyorlar. Oysa kandili kendi içlerinde aramaları gerekiyor. Maksat budur, yani iç aydınlanma!
Allah kullarına ikram için gün beklemez! Kendilerinin gayreti eşliğinde dileğini bekler. Dilek ve temennilerde, yakarışlarda esas olan gayrettir. Gayretin olduğu her bir gece kandildir. Pratikte olan kandil ise “İmparatorluk geleneği, projedir.” En çok Türkiye’de dikkate alınır ve kutlanır.
Öyle ki Diyanetin öncülüğünde camiler rezerve, mevlithanlar kol hizasında, tam bir ruhsuz ihtişamdır. Oysa bunların yerine sosyolojik dertleşme, destekleşme, yardımlaşma, paylaşma olmalı. Kuran’da olmayan Berat, Miraç ve diğerleri… Peygamber’in din adına yapmadığı bir şey ibadet olabilir mi?
Evet, bir saray projesidir. “Osmanlılar döneminde II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için kandil olarak anılmaya başlanmıştır. Yukarıda adı geçen gecelerin hiçbirisini Peygamberimiz kutlamamıştır. Bunlar Peygamberimizden çok zaman sonra kutlanmaya başlamıştır.” (Diyanet İslam Ansiklopedisi- DİA, c. 24, s. 300’de devletin resmi din kurumu Diyanet’in hazırladığı ansiklopedide ve kandil maddesinde bunlar yazıyor.)
…ve kandil gecelerini bizzat organize eden, camilerde mevlit ve dua merasimleri düzenleyen, bu geceler münasebetiyle kutlama mesajları yayınlayan ve halkın kandilini kutlayan da yine aynı Diyanettir.
Peki, niçin bu çelişki? Çünkü devlet böyle istiyor. Bu gecelerin kutlanması bir halk geleneği değil, devlet politikası da ondan. Bakmayın halk geleneği diye yutturulma çabalarına.
Nedir devlet politikası? İslam’ı, tabiatından ve gerçek hayat dini olmaktan çıkarıp, “mübarek gün ve geceler dini / uyuşturan din- ölü- tapınak dini” haline hapsetmek yani dini din olmaktan çıkarmaktır. Başarılmıştır da. Başka türlü devlet kendisine nasıl DİN peydah eder? Her an dipdiri olan ve yarattıkları üzerinde titreyen Allah, gönderdiği evrensel dinin cüzü olan Kuran’da “O, her gün yeni bir iş ve oluştadır.” diyor (Rahman- 29). Buna rağmen ne yazık ve acı ki yaratılış, yıllık olmaktan çıktı; değil aylığa, haftalığa hatta günlüğe, öp ölü bir âna indirgendi. Bunun yegâne mesulü devletlerdir. Devletler adına devletleri idare edenlerdir. Devletin başında “han, hakan, şah, padişah, kral, başkan vs.” bir otorite varsa kural değişmez. İdare edilenlerin uyutulması ve uyuşturulması amaçlıdır. Dinler tarihinin kesintisiz hastalığıdır. Oysa Allah’ın özel bir coğrafyası, mekânı, anı, günü, haftası, ayı, yılı, insanı, yoktur.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Berat Kandili nedeniyle yayımladığı mesajında “Dua, zikir, ibadet ve taatle ihya edeceğimiz bu gecede daralan kalplerimize, bunalan zihinlerimize bir kandil olmasını temenni ediyorum.” demiş.
Nasıl olacak peki? DARALTANI, KARATANI, BUNALTANI zikretmeden nasıl çıkılacak işin içinden? İçinde akıl- düşünce- gayret, herhangi bir fiil olmadan. Basmakalıp sözler bence işte göklere ivmelenen, ölü din, tapınak dini (ritüelden ibaret), devlet dini bu.
Evet, istifade ettiğim birçok müfessirin ortak beyanıdır: Miraç bir mükaşefedir (rüya âlemidir). Bu, hemen hemen tüm müfessirlerce genel kabuldür. En büyük delil, Mearic Suresi 4. Ayetidir; aklın susup, imanın konuştuğunun ifadesidir!
Kandil geceleri insanlığı aydınlatan gecelerdir. Şöyle; insanlar mahyalar ve minarelerdeki ışıl ışıl levhalara kandil diyorlar. Oysa o kandili kendi içlerinde aramaları gerekiyor! Müslümanların “dinin gereği budur” diye bu geceleri kutlamaları bidattır (Peygamber’den sonra ortaya çıkan / din dışıdır.) Sadece sosyolojik değeri olan şeylerdir. Bireysel murakabeye, toplumsal tesanüte (dayanışmaya) vesiledir. Bayramlar da böyledir. Ancak kutsamaktan ötürü o dayanışmayı bile ortadan kaldırdı günün Müslümanı.
Öyle ki geleneksel dine ram olmuş, ezberde ısrar eden, araştırmayan, irdelemeyen, araştırıp irdeleyenlere saygısı olmayanlara, başta Diyanet olmak üzere dili ıslaha, ruhu revizyona muhtaç, siyasallaşmış ve dini ticarete dökmüş, değerleri ağzından yel gibi savuranlar hiç anlayamazlar. Onlara anlatmanın da anlamı yok diye düşünürüm. Bir bilinç yarılmasına, içsel aydınlanmaya vesile olsun.
Müsaadenizle sözü değer verdiğim ve bilinçlenmeme vesile olan bir ilahiyatçıya bırakalım:
“Namaz Peygamberle değil, İbrahim’den beri var. Kuran, namazın şeklinden bahsetmez. Çünkü öncesi var. Ebucehil de kılıyordu Kuran “müşriklerin Kâbe’de toplu halde namaz kıldığını” söylüyor. Hatta Müslümanlara “terk edin burayı burası atalarımızın mabedi” diyerek.
Şimdi ne demek Miraç’ta namaz farz kılındı? O da 50 vakitti de sonra yolda Musa ile karşılaşmış… Yahu siyah beyaz film / kara mizah. Musa Peygamberimiz, aklı basmayan (!) Peygamberi “ümmetin bu 50 vakti kılamaz, sen geri dön, git Allah’a indirt” diye uyarmış. O da gidip gelmiş ve “şu kadar indirttim” demiş. “Olmaz, o da fazla, bir daha git” vs. Tam bir rezalet. Allah ne zamandan beri pazarlık usulü insanlığa hüküm gönderiyor? Miraç’tan fiziki bir anlam çıkarmak, “yok göklere çıktı, Burak’a bindi vs.” küllisi yalandır, haşa Kuran bunlardan münezzehtir. Hz. Ayşe “Kim ki Hz. Muhammed’i miraç adı altında Allah’la görüştürür / buna teşebbüs eder kâfir olur.” diyor. Bir peygamber Allah’la sürekli diyalog ve temas halindedir kendi jargonu, edebi ve hassasiyeti içinde tabi. Onun mahiyeti de bize kapalı. Bunların anlattığı miraç, turistik bir seyahat. Bineği var, konaklama yerleri var! Ümmetini tanımayan Peygamberin aklı yetmiyor, Musa ona birkaç kez akıl veriyor. Pazarlık usulü namazı getiriyor vs. Bu İslam’ın ne mantığına ne Allah’ın Allahlık anlayışına, ne de DİN anlayışına uyar. Tamamen şirk.
Namazı 50 vakitten 5’e indirdi, peki sonra ne oldu? Peygamberin 5- 10 dakikayı geçmeyen namazı 1.5 saatlik şova dönüştürüldü.
Hayatı boyunca Peygamber 2 rekâttan fazla Cuma Namazı kılmamıştır. Bu Diyanete açık bir soru iken neden cevabı yıllardır havada? E canım fazla kılmanın ne zararı var? Var çünkü Peygamber diyor ki “edası, şekli, şemaili ile nasıl kıldı isem öyle kılacaksınız”. Bu noktada içtihatta olmaz, çünkü şüphe yok. Öyleyse fazla namaz kılmanın zararı var! Tam da bu noktada Hüseyin ATAY “namaz bu milletin başına bela edilmiştir” diyor. Ne zaman söylüyor bunu Atay Hoca, 1450 yıl sonra. Oraya git, Hz. Ömer’e kadar git. Hz. Ömer camide farz olan namazlar dışında namaz kılanları kovmuştur, “Siz bidatı (din dışı) bu mescitlere sokarak dini iptizale uğratıyorsunuz.” diye. İşte zararı bu. Kimse cücük ve böcek aklı ile kimseyi kandırmaya çalışmasın. Sen, başı külahlı kenar mahalle şeyhi, peştamallı iblis, aklını kendine sakla. Siz ancak bu vesile ile milletin malını ve insan hakkını gasp edersiniz. Bunlar da kusmuklarınız işte. Dağılma, Ömer’den sonra başlamıştır. Kimse Asrısaadet Miti yaratarak bedevi ve cahiliye Arap kültürünü sokuşturmasın. İslam diye kakalamasın.
Şununla paylaş: