Bugün, akraba kandil gecelerinden bir diğeri BERAT KANDİLİ Gecesi
Sağanak cümle şu: “İslam âleminin Berat kandili”. Ama öyle bir şey yok. Arap âlemi ve İran kandil kutlamaz. Sadece Osmanlı etkisindeki yerlerde vardır. Esasen aydınlanma, diriliş, fark ediş gerekçesiyle geçmişte belli kişilerin (peygamber, aziz, evliya, cemaat önderinin) doğumu, ölümü ve yaşadığı olayları esas alarak yaşatılmaktadır.
Yani dinin değil, kültürün ürünüdür ve her dinde vardır. “Hristiyanlıkta paskalya kutlamaları, Yahudilikte Musa’nın Firavundan kurtuluş günü ve birkaç gün yeme- içme yasağı ile kutlanan Roş haşanah bayramı, Ezidiler’de Şeyh Ali’nin doğum ya da ölüm günleri kutlamaları, Mecusiler’de hakeza. Alevi kültürde yine… Sünni kültürde ise daha çok Hz. Peygamber ana rahmine düşüşü, doğumu, vahiy alışı/Kadir Gecesi, göklere çıkış merkezlidir.
Bütün bunlar İslam’da yoktur, sadece İslam kültüründe vardır. İhdas edilen bu kültüre ata kültürleri de eklemlenerek (mesela eski Türklerdeki şaman geleneğinden gelen önemli gün ve geceler gibi )zenginleştirilmiş olup; hepsi Müslüman milletlerin ürettiği gelenektir. Yani Kuran’ın içinden değil dışındandır.
Kuran, üretilen bu kültürde “vahiy/Kadir Gecesi” hariç, hiçbirine onay vermez. Bu gece Hz. Peygamberin (sadece kendisine ait olan) aydınlanma gecesi olup Kuran kaynaklıdır (Kadir- 5. Ayet). O kadar. (Ayrı bir bahis)
Algıma göre bence bütün bu kültüre dayalı olarak ve bu gecelere özgü “namaz/dua- zikir- tövbe vs. ile bağışlanma” doğru değildir. İslam’ın cüzü Kuran’a göre, bütün günler Allah’ın günleridir. Hiçbir yıl- ay- gün- an yok ki dileklerinizi Allah duymamış olsun. Yani Allah’ın özel bir an- gün- ay- yıl- coğrafyasının ve mekânının ayrıcalığı yoktur. Allah haşa sanki bugün bağışlayıcı ama yarın değil. Bu düpedüz Allah’a iftira olup, kulu da tembelliğe esir eder.
“Bunların hiçbirinin yüzü suyu hürmetine” af dilemek de yoktur. Önemli olan insanın kendisinin yaptığı ameldir. Kuran’daki Allah, sadece “kimin iyi iş yapıp yapmadığına” bakar. (Kuran’da birçok yerde “amel defteri” geçer ama “iman defteri geçmez! Çünkü amel, imanın göstergesidir!)
Evet, “Senin kandilin senin gönlündür, sen kendi kendine aydınlıksın.” diyen İKBAL’e göre herkesin, kandili kendi içinde araması gerekir. İlahi mesaj budur. Yani iç aydınlanma!
Allah kullarına ikram için gün beklemez! Kendilerinin gayreti eşliğinde dileğini bekler. Dilek ve temennilerde, yakarışlarda esas olan ise gayrettir. Gayretin olduğu her bir gece kandildir.
Günümüzde Diyanetin öncülüğünde camiler rezerve, mevlithanlar kol hizasında, tam ruhsuz bir ihtişamdır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e sınırları sıfırlayarak gelmiş olan kandil, esasen “imparatorluk geleneği” projedir. An itibariyle de en çok Türkiye’de dikkate alınır ve kutlanır. Oysa bunların yerine sosyolojik “dertleşme, destekleşme, yardımlaşma, paylaşma” olmalı. Kuran’da olmayan berat, miraç ve diğerleri ve Peygamber’in din adına yapmadığı bir şey ibadet olabilir mi?
Allah’ın günlerinin birinin diğerinden farkı yoktur. Senin kendi beratın ve miracın nedir, ne zamandır ona bakman gerek.
Bakın manidardır; “Osmanlı döneminde II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için kandil olarak anılmaya başlanmıştır. Yukarıda adı geçen gecelerin hiçbirisini Peygamberimiz kutlamamıştır. Bunlar Peygamberimizden çok zaman sonra kutlanmaya başlamıştır.” Bu paragraf (Diyanet İslam Ansiklopedisi- DİA, c. 24, s. 300) Devletin resmi din kurumu olan Diyanetin hazırladığı ansiklopedide kandil maddesinde geçmektedir.
Ne var ki kandil gecelerini bizzat organize eden, camilerde mevlit ve dua merasimleri düzenleyen, bu geceler münasebetiyle kutlama mesajları yayınlayan ve halkın kandilini kutlayan da yine aynı Diyanettir.
Peki, niçin bu çelişki?
Çünkü devlet böyle istiyor. Bu gecelerin kutlanması bizde halk geleneğini aşmış, adeta devlet politikası haline gelmiş de ondan.
Devlet politikası ise İslam’ı “doğuş tabiatından ve gerçek hayat dini” olmaktan çıkarıp, “mübarek gün ve geceler ile uyuşturan- ölü- tapınak din” haline hapsetmek, yani dini din olmaktan çıkarmaktır. Başarılmıştır da. Başka türlü devlet kendisine nasıl din peydah eder?
Her anı dipdiri olan ve yarattıkları üzerinde titreyen Allah, gönderdiği evrensel dinin cüzü olan Kuran’da “O, her gün yeni bir iş ve oluştadır.” diyor (Rahman- 29). Buna rağmen ne yazık ki yaratılış, yıllık olmaktan çıktı ve değil aylığa, haftalığa hatta günlüğe, öpölü bir zamana indirgendi. Bunun yegâne mesulü devletlerdir. Devletler adına, devletleri idare edenlerdir. Devletin başında “han, hakan, şah, padişah, kral, başkan vs. bir otorite” varsa kural da kral da asla değişmez. İdare edilenlerin uyutulması ve uyuşturulması amaçlıdır. Dinler tarihinin kesintisiz hastalığıdır.
Bakın Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, bir Berat Kandili nedeniyle yayımladığı mesajında; “Dua, zikir, ibadet ve taatle ihya edeceğimiz bu gecede daralan kalplerimize, bunalan zihinlerimize bir kandil olmasını temenni ediyorum.” demişti.
Nasıl olacak peki? EZENİ, ÜZENİ, DARALTANI, KARARTANI, BUNALTANI VE ZULMÜ zikretmeden nasıl çıkılacak işin içinden? İçinde akıl- düşünce- gayret, herhangi bir fiil olmadan. Slogana dönüşmüş söylemler ile ideolojiye indirgenmiş dinle mi? Bence “göklere ivmelenen ölü din”, yani tapınak dini, yani DEVLET DİNİ BUDUR İŞTE.
Şununla paylaş: