Skip to content

Özden İlhan

Ey Zaman! Dur, Geçme!

Her mevsimin kendi ritmi, kendi rengi ve kokusu vardır. Ancak sonbahar, sanki zamanın kendisiyle ile dans eder. Yapraklar sararıp dökülürken, doğa adeta bir iç çekişle son bulur. Bu mevsimde, Goethe’nin o ünlü sözleri yankılanır kulaklarımızda: “Ey zaman! Dur, geçme! Ne güzelsin.” Zamanın akışı ve anın güzelliği arasında bir köprü kurar bu söz, bize bir anın ne kadar değerli olabileceğini hatırlatır.
Sonbahar sadece doğanın değil, ruhlarımızın da değiştiği bir dönemdir. Günlerin kısalması, havanın serinlemesi ve ışığın azalması, bilimsel olarak da ruh halimizi etkileyen unsurlardır. Uzmanlar, bu dönemde bazı insanların “mevsimsel duygudurum bozukluğu” (SAD) yaşadığını, yani ruh halinin mevsim değişimlerine bağlı olarak dalgalanabildiğini belirtir. Güneş ışığının azalması, vücutta serotonin seviyelerini düşürerek depresif duygulara yol açabilir. Aynı zamanda, melatonin üretimi artarak, uyku düzenimizde de değişikliklere neden olur.
Goethe’nin “Ey zaman! Dur, geçme!” diye seslenmesi, belki de tam da bu ruh haliyle ilgilidir. Sonbaharın hüzünlü güzelliği içinde, zamanın durmasını, bu geçişin daha yavaş olmasını dilemek, aslında ruh halimizin bir yansımasıdır. Sonbahar bize, her şeyin geçici olduğunu ama aynı zamanda her anın, her mevsimin bir anlam taşıdığını hatırlatır. Sararmış yapraklar, dökülmüş dallar, içimizi ısıtan o hafif esinti… Bu anları yaşarken, zamanın hızla geçtiğini fark ederiz. Belki de bu yüzden, Goethe’nin sözleri bu mevsimde daha da derin bir anlam kazanır. O anın güzelliğine kapılmak, onu durdurmak isteriz. Ancak zaman, hiçbirimiz için durmaz.
Ve bir de işin mizahi yanı var elbette. Yazın sıcak günlerine, sere serpe giyinmeye, deniz ve kumun keyfini çıkarmaya tam alışmışken, bir bakıyoruz ki sonbahar kapımızı çalmış bile. Güneşin sıcaklığı yerini hafif bir serinliğe bırakmış, yazlık kıyafetler dolaplara kaldırılmış. Tam da yazın rehavetine kendimizi kaptırmışken, doğa bize sonbaharın serin yüzünü hatırlatır. Bu hızla geçişin şokunu atlatamadan, sonbaharın tadını tam anlamıyla çıkaramadan kışın soğuk nefesi kapıya dayanır.
Bir yandan sıcak çikolatanızı hazırlayıp battaniyenizi dizlerinize çekmişsinizdir ki, bir bakmışsınız kış tüm soğukluğuyla gelmiş bile! Yazdan sonbahara, sonbahardan kışa geçiş o kadar hızlı olur ki, bir an önce durup bu anın tadını çıkarmak istersiniz. Ey zaman, bir dur da sonbaharın tadını çıkaralım! Ne acele ediyoruz ki? Her mevsimin kendine has güzellikleri varken, neden böylesine hızlı geçiyoruz?
Ama belki de zamanın durmasını istemek yerine, onunla birlikte akmayı öğrenmeliyiz. Goethe’nin sözleri bize zamanın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatırken, aynı zamanda bu değerli anların tadını çıkarmamız gerektiğini de söyler. Bir fincan kahve eşliğinde sararmış yaprakların hışırtısını dinlemek, bu anın güzelliğine kapılmak… İşte o an, zamanın durmasını dilemektense, onunla uyum içinde olmanın tadını çıkarabiliriz.
Sonuç olarak, Goethe’nin çağrısı, bize bir nefes almayı, zamanı durduramıyorsak bile onun güzelliğini fark etmeyi hatırlatıyor. Sonbaharın melankolik ama huzur dolu atmosferi içinde, biz de bir anlığına durup anın tadını çıkarmayı unutmamalıyız. Çünkü her mevsimin, her anın kendine has bir güzelliği vardır ve o güzellikler, zamanın hızına rağmen, bizim için birer hediye gibidir.
Yaşamın koşuşturmacası içinde, mutluluğu hep gelecekte ararız. “Sevgilim olursa veya evlenirsem mutlu olurum,” deriz; “Kendi evim olursa, işte o zaman huzur bulurum.” Beklentilerle dolu bir zihinle, hep bir sonraki adıma odaklanırız. Ama o an geldiğinde, çoğu kez fark etmeden bir başka beklentinin peşine düşeriz. Çünkü mutluluğu sürekli bir “sonraki” durumda aramaya alışmışızdır.
Bu döngüde, aslında yaşamakta olduğumuz anı kaçırırız. Gözlerimiz hep gelecekte, aklımız hep bir sonraki adımda, ama ruhumuz burada, bu anda değildir. Oysa mutluluk, sahip olmayı beklediğimiz bir şey değil, şu anda, burada bulunabilme yeteneğimizdedir.
Goethe’nin “Ey zaman! Dur, geçme! Ne güzelsin.” sözleri, tam da bu durumu hatırlatır bize. Zamanı durdurmaya çalışmaktansa, onun akışına kendimizi bırakmalı, beklentilerimizin gölgesinden çıkarak bu anın farkına varmalıyız. Çünkü asıl mutluluk, o anın içinde saklıdır.
Sonbaharın hüzünlü güzelliği de bu durumu bize hatırlatır. Yaprakların sararması, günlerin kısalması, doğanın yavaşça uykuya dalışı… Bunlar, her şeyin geçici olduğunu ve bu geçicilik içinde anın değerini bilmemiz gerektiğini gösterir. Eğer sürekli bir şeylerin olmasını beklersek, bu güzellikleri kaçırabiliriz. Bu yüzden, her şeyin kendi zamanında güzel olduğunu kabul ederek, anı yaşamayı öğrenmeliyiz.

Geri dönüşlerinizi önemsiyoruz

Yazarın Diğer Yazıları

ozdenilhann@gmail.com

    e medya Ltd. Şti. /Ankara

    Paylaş
    Bağlantıyı kopyala